Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
RÖPORTAJ
Ferhat ve Yaz ve Ege

Tarık Ündüz:
“27 yaşındayım, şikayet veya tembellik hakkı
görmüyorum kendimde”

Dede Gazanfer Özcan, anneanne Gönül Ülkü, anne Fulya Özcan, baba Gazanfer Ündüz. Komple oyuncu bir aileden geliyor, üstelik Yaz’ın Öyküsü’nde Ferhat’ı canlandırırken anneannesi Gönül Ülkü’yle birlikte oynuyor.  

Böyle herkesin oyuncu olduğu bir aileden gelmenin dezavantajı ne?

Bir dezavantaj yaşadım desem doğru olmaz ama kişisel olarak baktığınızda sorumluluk artıyor. Hem oyunculuk, hem yaşam tarzı anlamında.  Benim aileden gördüğüm bir terbiye, dedemin, annemin, babamın bir duruşu var. Bu duruşu korumak için uğraşmak lazım.. ama bu dezavantaj mı? Bence değil, güzel örnek oldular bana, ben de onlara bu konuda layık olmaya çalışıyorum..

Gönül Ülkü’yle oynamak nasıl bir şey? 

Anenneannemle aynı projede olmamız tamamen tesadüf. Bu ana kadar karşılıklı sahnemiz olmadı hatta Ferhat’la karşılaşması da zor görünüyor ama onunla aynı projede olmak inanılmaz bir şey.

Yaz’ın Öyküsü’nün diğer yaz dizilerinden farkı ne?

Herkese dokunan, herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir dizi. Çekim, reji, oyunculuk ve bir de senaryo kalitesi açısından. Her yaşam standardından, her yaştan insana hitap edebileceğini düşünüyorum. Bir de en üsten en alta yansıyan güzel bir enerji var. Güle oynaya geliyorum sete. Hani bir gün de çalışmayalım dersin ya bu sette öyle bir duygum yok. Aileden geliyor bu esasında. Dedem 78 yaşında vefat etti, bir buçuk ay öncesine kadar çalışıyordu.

E anneanne?

Evet 84 yaşında hala çalışıyor işte. Mesela geçen gün Zihni Göktay’la konuştuk. Çalışıyor, tiyatro yapıyor.. Ben 27 yaşında bir genç adam olarak tembellik etmeyi ve şikayet etmeyi kendimde hak olarak görmüyorum. Bir de üstüne keyifli bir ortam olunca 10 kat mutlu geliyorsunuz sete.

Beş yıl sonra nerede görüyorsun kendini diye sana da sorayım..

Ben kendimle ilgili düşünmekte zorlanan bir insanım ama hayallerimde iyi yerlerde görüyorum. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Bu piyasada ister tiyatro, ister sinema, ister dizi olsun, iyi insan olarak anılmak istiyorum her zaman.

Bu da aileden geliyor olabilir.

Başarı çalışırsak yakalanabilecek bir şey ama en başta bu adam iyi insan densin, sonrasının daha kolay geleceğini düşünüyorum. İnşallah iyi yerlerde olurum; her yönüyle istenen, aranan bir insan olurum. Bu iş, üstüne koya koya serüven halinde ilerleyecek hep.

Dizilerle aran nasıl?

Hiç yabancı dizi izlemezdim. Bir tane izliyorum, House of Cards. Bayılıyorum, fanıyım. Muhteşem Yüzyıl izliyordum. Annem finale kadar Karadayı fanıydı, onlarla Paramparça izledim; elimden geldiğince izliyorum. Dizi piyasası bence gelişiyor. Her dönem belli bir furya oluyor tabii. Bir dönem aşiret dizileri furyası vardı mesela. Kaliteli olanlar kalıyor, kalitesiz olanlar gidiyor..

Sinemayla ilişkin nasıl?

Üç tane sinema filminde çalıştım. Issız Adam’da figürasyon yaptım, büyük bir tecrübe oldu. Dedem sağdı o zamanlar. Hep sorarlar deden iş buldu mu diye? Hayır, bulmadı..

Bulmuş da olabilir, ne var ki bunda?

Hayır ama hiç bulmadı. Issız Adam’da çalışmak o kadar çok şey kattı ki bana. Hayatımın dönüm noktalarından biri oldu, müthiş bir deneyimdi. . Zaten tecrübe satın alınamayacak en değerli şey derler ya.. Bu yüzden buradan da çok memnunum. Tansel Abi (Öngel), Vildan (Atasever), Ayşegül (İşsever) Hanım; hep izliyorum, bakıyorum.

Peki arka tarafa geçme isteği var mı? Kendi işini oluşturup son hale getirme isteği?

Yöneticilik tarafımın çok kuvvetli olmadğını düşünüyorum, belki hayal edemiyorum. Kamera arkasının sadece bir hevesle yapılabileceğini düşünmüyorum. Tıpkı oyunculuk gibi. Benim bir işi yönetebilmem için bir yönetmenin yanında yıllarca çalışmam gerekir. Bu işin en alt noktasından, devamlılık tutmaktan, yardımcılık yapmaktan geçtiğini düşünüyorum. Ben de yaparım demek biraz küçümsemek gibi geliyor bana; o yüzden yapmayı hayal edeceğim bir şey değil şu an için..

Ferhat’tan bahsedelim biraz da, bana göre kötü değil epey şanssız bir çocuk.

O çocukların nasıl bir ortamda büyüdüğünü hayal bile edemiyorum. Belli bir yaştan sonra yetimhaneden de çıkıyorlar, kendi ayakları üstünde durmak zorundalar. Ferhat’ın hayatında Yaz, Ekim ve Caner var ve Yaz’a deli gibi aşık. Bu kadar sert tepki gösterdiği için kızıyorlar Ferhat’a da, hayatında Yaz’dan başka bir şey yok ki. Tamam, arkadaşları Caner var Ekim var ama onu umutlandıran, gelecekle ilgili düşündüren hiçbir şey yok o adamın hayatında. Onun Yaz’dan kopmasını düşünmek hayatının sona ermesini düşünmek gibi bir şey. Bunu garipsemiyorum ben. Ege’ye karşı kıskançlığı çok doğal bence.

Bir de sadece aşk meselesi değil, Ege’de onun sahip olmadığı, belki olamayacağı her şey var.

Evet her şey var. Ferhat’ın hayatının tek amacı ise Yaz. Onun için para kazanmayı düşünüyor, onun için var oluyor. Diyor ki “Eğer ben Ekim’le yaklaşmasaydım, sen Almanya’ya gittiğimizde bizi terkedecektin,” Ben böyle düşünmüyorum tabii yanlış ama adamın kafası böyle çalışıyor. Diyor ki “Yaz’dan kopmamalıyım, ne yapmalıyım? Ben Ekim’le beraber olursam yaz benim yanımda olur. Çünkü Ekim’i asla terketmez Yaz. Ben Ekim’le birlikte olduğum sürece bu kadın benim yakınımda olur, kokusunu duyarım, görürüm…”

Ferhat’ın Ege’yle arkadaş olma ihtimalı var mı peki?

Valla senaristler daha iyi biliyor onu.

Şu anda zihin jimnastiği yapıyoruz, senaryoyu sormuyorum.

Olabilir, ben de heyecanla bekliyorum senaryoyu. Her bölümü merakla bekliyoruz. Uzun bir serüven, ne olacağı belli olmaz ama yakınlarda öyle bir şeyin gözükmediği kesin.

Peki en başta çok ciddi bir suç işlemediler mi? Nasıl o kadar kolay kurtuldular?

Annelik içgüdüsü diyebilir miyiz? Orada bu suçun çözülmemesi demek anneyle babanın evlatlarını yine kaybetmesi demek. Çünkü orada dört kişiyiz. Yaz da bu ekibin içinde.

Ferhat’la ilgili neler söylemek istersin başka?

Bu çocuğun, Caner’in, diğerlerinin yaşadıkları çok korkunç; onlara kızmamak lazım. Bir de Yaz hep Ferhat’ın arkasında duruyor, bu çok önemli bir şey. Ne yaparsa yapsın, çekip vursa da arkasında Ferhat’ın. Yaz eleştiriyor, lafını sakınmıyor ama Ferhat ona gelip “Sen haklısın,” deyince de kıyamıyor. Çok iyi tanıyor Ferhat’ı, kötü bir adam olmadığını biliyor.

 

Not: Röportajların Radikal'de yayımlanan versiyonu

1 2 3 4
YORUMLAR



DİĞER RÖPORTAJLAR