Akşam yemeğinden sonra -sofra toplama tartışmasından alın akıyla çıkıldığı vakitlere de tekabül ediyor- elinde kemençesiyle bir misafir geldi. Ailenin tanıdığıymış. Salih abi dediler yanlış duymadıysam ama damat olan çocuğun adı da Salih değil miydi diye bir düşündüm. İsim hafızam yine takdire şayan, maşallah! Neyse, ne diyorduk? Salih! Salih elinde kemençesiyle geldi ama Toprak kaptı kemençeyi. Leyla içerideydi o sırada. Çaldığı türküyü duyunca tepsiyi atıverdi tezgâha koşa koşa gitti bahçeye. Çaldığı gibi söyledi de türküyü. Defne’nin ısrarıyla bir tane daha çalmaya başladı hatta tam o arada Çınar’da katıldı türküye. Kulaklarımızın pası silindi diyemem ama Karadeniz’in o insanın burnunun ucunu sızlatan ezgilerini dinlemek beni biraz anılar arasında dolaştırdı. Oldum olası çok severim zaten, dizide denk gelmesi de çok güzel oldu.