Homeland
Amerikan Rüyası’nı tersine çeviren, yıllardır Hollywood’un yutturmaya çalıştığı kusursuz Amerikan Kahramanı imgesini yerle bir eden, islamofobiyle yüzleşmeyi zorunlu kılan, koca bir ülkeye karşı taraftan bakmaya zorlayan bir ilk sezon. Brody gibi çelişkileriyle yaşayan bir savaş sonrası sendromlusu, her daim kusursuz CIA’in kusurlu yüzü, ABD’nin çürümüş iç politikası, Saul Berenson şahaneliği, eşsiz çatışmalar ve hepsinin ortasında nevrotizminden beslenen ultra yetenekli ve güçlü bir kadın karakter. Bütün bunlara bir de idealize edilen aile hayatının çöküşü, garip bir aşk dörtgeni ve Brody ile Carrie’nin sorunlarıyla giriftleşen ve inandırıcılığını ekrana yansıtabilen bir ilişkiyi ekleyen gerçek bir fenomen. Peki sonra?
Herkesin anlaştığı nokta şu: İlk sezonun sonunda Brody ölmeliydi, intihar saldırısını tamamlayıp bütün ufak noktaların birleşmesi sağlanmalı, dizi ya bir başka benzer hikâyeyle True Detective tarzı bir antolojiye dönmeli ya da son dakika golü atmış topçunun maç sonu tribün selamlaması gibi ekrana veda etmeliydi. Onun yerine müthiş rating’leri uzatmak adına tadında deli Carrie çıldırtıldı, Brody saçmalamaya karar verdi, her daim güvenilir Mandy Patinkin bile aksamaya başladı. Üstüne üstlük seyirciyi illet ettiren Dana’nın bitmek bilmeyen sahneleri de cabası. Devam ediyorlar bir de hala, neler oluyor ki o dizide?