Prison Break
Neredeyse kusursuz bir senaryo. Haksız yere hapse atılan abisini kurtarmak için vücuduna hapishanenin planının krokisini dövme yaptırıp hapse girecek kadar takıntılı bir kurtarıcı, flashback’lerden yararlanan ve karakterlerini derinleştirmeyi beceren bir anlatım tarzı, başarılı casting, Wentworth Miller’ın yakışıklılığı, neredeyse her bölümün sonuna yerleştirilmiş daha fazlasını istettiren bir cliffhanger ve temposunu her daim koruyan harika bir ilk sezon.
Bu dizilerin neredeyse hepsinde göreceğimiz çöküş sonra: Tek sezonu kurgulanmış bir televizyon yaratığının devam edememesi, arkasını getirememesi. Dizinin adı Hapishane’den Kaçış, e hapishaneden de kaçmışsın; soluk soluğa izletmişsin millete. Biri de çıkıp “Tamam rating’in ekmeğini yemeyelim zirvede bırakalım,” dememiş mi? Görünen o ki dememiş. İkinci sezondan itibaren başlayan curcuna, olayların hiçbir yere bağlanmaması; en bayat korku filminde görülmeyecek tesadüfler, Lost’tan daha çok geri dönen ölüler, üç sezonluk bir felaket. Halbuki ilk sezon hakikaten bombaydı.