‘’…Ve onlar için; ‘zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur’ denildi.’’ – Nazım Hikmet Ran / Onlar
Nazım Başeğmez Nazım Hikmet’le tanışsaydı, muhtemelen ona ne kadar hak verdiğinden sıkça söz ederdi. Ve yine muhtemelen, her gece uyumadan evvel o pek de inanmadığı Tanrı’dan, memleket meselelerini konuşmak ya da karşılıklı şiir okumak için kendisini Nazım Hikmet’le aynı içki masasına düşürmesini dilerdi. Vaktinin büyük bir kısmını ‘Halkın Öfkesi’nde geçirirdi. Halk gibi, o da öfkeliydi. Çünkü zaten o, halkın ta kendisiydi. Ve hiçbiriniz onun fikirlerine kelepçe vuramazdınız. Dünyanın en naif abisi, aynı zamanda da en naif kardeşiydi. Gecenin karanlığına sığındığı bazı akşamlar Shakespeare’in sözcükleriyle sevişirdi. Bazen de gecenin sonunu gözü yaşlı getirirdi. Elma ondan nefret de etse o, elmayı sevmeye ısrarla devam ederdi. Onun gözünde sevmek, iyileşmekti, iyileştirmekti. Bir de ‘Rus’ deyince aklına Dostoyevski gelirdi.