Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
İlk tutulduğum an
Sezon: 1 Bölüm: 48

Titanik batarken hunharca keman çalan amcanın torununu bulduk.

"Halbuki sağır bir zangoç kadar kedersizdik.." Bu konudaki fikrimi, 44. bölüm yorumlamamda, yazının başlığını bu cümle yapmak suretiyle uzun uzun açıklamıştım. Klisede çan çalan kişiye verilen addır zangoç. Sağır bir zangoç görevi üstlenmeye devam ediyor Ömer bu kısımlarda, kedersiz bir şekilde. Olay, Alp ve Şebnem arasında. Onlar da muhtemelen iki kişi olmaktan söz ettikleri için, evliliğe giden bir ilişkide böyle bir şey olamaz Ömer için. Alp'le empati yapmasını istedikleri zaman, ısrar kıyamet, "Şebnem en başından söylemeliydi.." "Dostlarım bunu benden saklamasın isterdim.." şeklinde açıklamalarla, sırrı duyan kulakların vicdanını sızlatırken, onları derin kederlere yollarken, kendisi kedersiz hatta benim gözümde gamsız bir şekilde dolaşıyor etrafta. Alp, düğünü iptal ediyor neticesinde işte. Haziran gelini kaçmıyormuş tahminimiz üzerine, Koray her şeyi yanlış anlamış ama ada gelini kaçtı gitti.. Madem gelin oteli terketti yan flütçü abla, sen neden Sevil Berberi çalma telaşesine düştün acaba? Ben Defne olsam, döner "Madem düğün yok, sen ne gıy gıy beni anılarıma yolculuğa çıkartıyorsun?" diye sorarım. Mağnağsız mağnağsız işler. Tabii şimdi söz konusu Rossini olunca, aslında hayatımızda çok kilit bir yerde olduğu detayını da atlamamak gerekir. Defne’de Ömer’in dikkatini ciddi ciddi çeken ilk detaydı Sevil Berberi.. Aynı zamanda Defne’nin, “Sen seviyorsun diye telefonumun melodisi Rossini’ydi ama yanlış olacağını düşündüğüm için değiştirdim..” diye itiraf ettiği ilk detaydı da, bu oyunla alakalı. İşe ilk girdiğiniz gün, patronunuzun en sevdiği müziği nereden bilebilirsiniz? Nasıl öğrenebilirsiniz? Dahası, bunu neden yaparsınız? Ömer’in bunu kafasında bir yerlere koyduğuna eminim. Defne’nin en güzel gecelerinden biriydi Ömer’in Rossini’yi neden sevdiğini açıkladığı gece.. Ömer de Defne’ye bir söz vermişti, böyle zamanları tekrarlayacaklardı.. Yani benim düşünceme göre, Defne o flashbacki boşuna yapmadı. Ben o sahneyi, Rossini’yi Defne’nin aslında sevmediği gibi diğer kalan her sırrın çözüleceğine dair bir beklentiyle yorumluyorum. Ve nasıl ki Ömer, Defne’nin “kendisi sevdiği için” melodisini Rossini yapmasını, inanılmaz bir sakinlikle karşılayıp, üzerine gitmedi, kalan her şeyde de Ömer’den bu tınıya yakın bir sakinlik beklersem umarım ayıp etmem. Sonuçta her şey DefÖm için..

Ben de diyordum ki, Şükrü Abi de her şeyi itiraf etme kısmını Defne'ye bıraktı, eh bu Defne cenderesiz yaşayamaz ki, yeni bir cendere lazım bize. Bu mevzudaki teşekkürlerimi Neriman İplikçi'ye sunuyorum, bize yeni bir cendere yarattığı için.. Hulusi Bey Amca'cığım, yaşını başını almış adamsın, sana ne Neriman'dan sana ne Defne'den? Bastonunu da al gel, şapkanı da al gel, çal Ömer'in kapısını. Bende adresi var gönderem mi? Git kendin barış, bizi de zora sokma gözünü seveyim. Ne zaman Neriman'ın üzerinde maddi tehdit yapsan, olan bize oluyor. Hani bu işleri bırakmıştın köşkü vererek? Senin de rengini çözebilmiş değilim.. Bire bin katarak Ömer'e her şeyi anlatacağıyla Defne'yi tehdit eden Neriman, Defne'nin yine yeniden Ömer'e yalan söylemesine sebep oldu. Tamam Şükrü Abi'miz, canımız ciğerimiz, her şeyimiz.. Lakin, Şükrü Abi'nin yanında, ön koltuktan arka koltuğa, "Dedenle hiç görüşmüyorsun di mi?" diye konuya girmek, dünyanın en büyük aptallığı değil de nedir? Ömer'in zaten travması, "Dedeğğğ, sen var ya adam değilsin.." demiş, konuyu kapatmış, şimdi senin amacın nedir diye sorarlar sana. Aferin, şimdi içeri girsen bir dert, girmesen ayrı bir dert. Defne bu yaşta, bu zekayla, koca sırları nasıl sakladı ben anlamıyorum Şükrü.

Defne: Aşkım, girmeyelim deden içeride.

Ömer: Ne! Sen bana böyle bir oyunu nasıl oynarsın Defne?

Şükrü Abi: Ömer Bey, siz Defne'nin size oynadığı diğer oyunları bir bilseniz efendim..

Yani demek istiyorum ki, her koşulda Ömer'in menfaatini kollayan kişinin yanında, rikisli hareketler bunlar. Herhalde ancak ve ancak "Kendimi iyi hissetmiyorum, hastaneye gidelim," diye kurtulacaksın bu durumdan Defo'ciğim. Yalnız Defne'yi takdir etmeyecek miyim? Edeceğim, ilk kez bir şey itiraf etti. "Ben aslında dedeni bir kere Neriman Hanım'larda gör..." Etmeye yaklaştı diyelim, neticede Hulusi Amca'mla Türkan Teyze'min evlenecekleri çok da büyük bir olay değildi, olmayabilir yani Defne için. Nereden bilebiliriz? Hulusi Bey Amca'mda, Türkan Teyze'me nikahı bassa da, karısının davetiyesi kontenjanından gitse keşke düğüne, bir taşla seksen sekiz kuş.

 

Tam burada flashforward’ımıza değineyim; Neriman, "Bir daha asla giymem" dediği fuşya renkli elbisesiyle düğün mekanında. Büyük konuşmamak lazım işte. Gelinin kaçmasına, "Not falan yazmış mı?" diye tepki veren Ömer'i izlerken, kendimden geçtim. Defne'sini tanıyor, Defne'nin tarzı not yazarak kaçmak.. Mazi kalbimde yaradır, unutamadım gitti. Şimdi Necmi Amca'cım, sen hangi manayla Sinan'a, kol düğmelerini layık gördün? Tamam Sinan'ı hobi olarak gene oğlun yerine koy ama senin zaten kızın psikopat manyak. Kızının gözünde, kızını yarı yolda bırakan bir adamı, kızının evleneceği adamın önünde tutmak nedir? Bitmiyordu sayın seyirciler, Sinan'ın İplikçi laneti bitmiyordu. Ayrıca, Ömer'e sordun mu, bu kadar İplikçi gelenekselini reddedecekse, soyadını değiştirsin. Ayrıca, düğün flashforward’ında, kol düğmelerini görünce Ömer'in gözleri ışıldamıştı, buradan dedesiyle barıştığı sonucunu çıkartabilir miyiz? Umarım öyledir, çünkü başıma bir şey gelmeyecekse ben Hulusi Amca'mı seviyorum. Ömer'le de bir an evvel yüzleşmelerini istiyorum.

 

Sinan, Yasemin'e aşkından ölmek falan üzere. Yasemin'i arayıp da düğüne çağırdığında, Yasemin işim var diye geçiştirdi. Ben de bir an, "Sinan, benim düğünüm var zaten o düğüne nasıl geleyim?" diyecek sandım, bu arada Sinem Öztürk'e de mutluluklar dilerim. Sinan, mesajları yanlış anladığı için, Yasemin'in aklına bir evliliktir soktu ki, işin içinden kimse çıkamıyor. Onlar da iletişemeyen başka bir çift oldukları için, sorun devasa büyümekte, hayırlısı. Lakin Yasemin, balık elbise giymiş kadın özgüvenine sahip ki, sarhoştum ama hatırlıyorum temasıyla Sinan'dan ayrıldı, Sinan'ın haberi yok. "Ben ayrılıyorum, bence sen de ayrıl.." ahahahaha. Spamlanan mesajlara da bayıldım, Koray'ın Marvel'la olan ilişkisine de ayrı bayıldım.

 

Zaten Koray Sargın'ın önünde bu hafta şapka çıkartmak zorundayım, gülmekten gözlerimden yaşlar aktı. Kahkaha bombardımanaydı resmen. Koyun empati derdinde, kasap makaron derdinde, bir de çilekli. Zaten yalnız da bıraktılar onu, dost biriktirememiş kendisi. Defne'nin ölümü, Koray'ın ağzından olacak diye korkuyorum, elimde değil. Martılardan da korkuyormuş, bir yaşıma daha girdim gülerken. Allah da seni başımızdan eksik etmesin Onur Büyüktopçu, mimiklerine sağlık, genel olarak yani. "İnsanlar bekleye bekleye olgunlaşır." Sen hiç olgunlaşma Koriş'im, böyle şahanesin!

 

Serdar ve Nihan, bebeğin cinsiyetini öğrenmeden ayrılacaklar diye korkmadım değil. Ekmek arasının da dediği gibi, elinizde olmayan şeyler için bizi ve kendinizi neden geriyorsunuz? İso'ya öyle bir acıdım ki, boşuna merhametten maraz doğar dememişler. Ben İso olsam, Allah'a emanet der kaçardım, mahalleyi hatta şehri terkederdim. Ama İso, dost gibi dost olduğu için, kaçmadı. Bebeğin, erkek olduğuna çok sevindim, zira erkek çocuklarını çok severim.”Berke” diye baba ismi mi olur? Biz kendi aramızda ona Berke derdik ahahahahah. Umarım ruh sağlığı için, anasına da babasına da çekmez bebek, normal bir birey olsun. He ben Nihan olsam, çıtayı yukarıda tutmak adına, Ömer'in fotoğraflarına bakarım sürekli, kime çok bakarsan çocuk ona benzermiş ya. Kaderi benzemesin de Ömer'e, Serdar'a da benzemesin, İso'ya da benzemesin. Çocuğun kaderi dizide kime benzeyecek? Aha, inşallah kaderi Koray'a benzer. Şu Koray'ı, mahalleye alın, merdivenlerde oturduğu haliyle, Defne'lerin kapı önüne oturtun Nihan'la, bütün gün gelene geçene laf atıp, dedikodu yapsınlar ya çok mu çok şey istiyorum? Dünyaları yesinler, ister kavga etsinler ister şarkı söylesinler ben her türlü eğlenirim kiii.

Bebeğimizin adı İso olacak. Karına, 11 sene boyunca aşık olan adamın adını, bebeğine koymak neyin kafası bilmiyorum. Ne olursa olsun, ne kadar da örtülürse örtülsün, İso canımızdır ama bu durum midesizliktir, net. Olsundu, n’apalımdı, yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu. İso’yu seviyoruzdu, o mutlu olsundu, biz bunu da sineye çekerizdi. Allah bir avazda kurtarsın Nihan'cığım, yeşil gözlerinden öperim canım benim, kendine iyi bak.

 

Deniz Tranba, tüm servetini kahrından içkilere harcayarak kaybedecek diyenler fava yüklensin. Belki onun da ibretlik sonu budur, olamaz mı olabilir? Sude, "Senin de hayatından bir Sude geçti.." diyerek, kendini ne zannediyor ya da benim bilmediğim ne yaşadılar, kestiremesem de, Alp'le Şebnem'in düğününe gelmesi lazımdı. Örflerimiz, adetlerimiz, ananelerimiz bunu gerektirir, yakıştıramadım. Derginin haziran sayısında, satışları katlayacak ne var bilmiyoruz ama umarım kendi içinde yola gelmiştir ve Passionis'e sekiz sayfasını iade etmiştir. Ters köşe gibi ters köşe, kuzen gibi kuzen olur gözümde. Yalnız ben şimdiden böyle bir şey olursa da göz boyamak suretiyle yapacağını bile düşünürüm. Çünkü kötüler kötüsü Deniz bile Sude’nin zalim olduğunun altını çizdi. Demem o ki, Sude’ye bu saatten sonra aslında asla güvenemem çünkü kapıda bekleyen bir sözü var, “Hepinizin canını en acıtacak anda söyleyeceğim bu sırrı..” Böyle bir cümleyi ne unutabilirim, ne de Sude’nin intikam yemeğini soğutup yemeyeceğine inanabilirim. Hazımsızlıktan ölse de yemeye çalışacaktır gibi de hissediyorum, hakkımızda hayırlısı.. Keşke, Ömer'le barışan Sude'leri görseydik ama.. Bu konuda ısrarcı olmaya devam ediiiciiiiğim....

1 2 3 4 5
Dilara Pamuk
30/05/2016 10:47
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR