Geçtiğimiz haftayı Kübra’nın bir başka karar anında bırakmıştık. Sayısını hatırlayamadığım kez “Emir mi, Yiğit mi?” ikilemindeydi. Bu sefer oyunu güvenilir bir liman olan Emir’den yana kullandı. Yiğit, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir adamdı. Emir ise onun tam aksine her zaman Kübra’nın yanında olan, güvenilir bir adam… Kübra’nın ise bir hayat garantisine ihtiyacı vardı. Kübra gibi kadınlar, kendi kararları ve istekleriyle bir hayat kuramazlar. “Başımda bir erkek olsun,” düşüncesindedirler her zaman. Hâlbuki –evet, bıkmadan söyleyeceğim- Kübra şu an kendi hayatını kurabilecek güçte, Emir’e ve onun evine ya da Emir’in kendisine bir hayat kurmasına muhtaç değil. Ama işte… Kübra, “paylaşılamayan kadın” olmaktan hoşnut olduğu için Kılıç kardeşlerin çizdiği sınırın dışına adım atamıyor sanırım. Zaten Sibel’i Emir ile geçmişte bir şeyler yaşadığı için tek kalemde silen ve hayatını mahvedecek kadar kinlenen Yiğit’in kardeşiyle evli olan ve yüzüne karşı kardeşini sevdiğini söyleyen Kübra’nın peşinde bunca koşmasını bir mantığa dayandırmaya çalışıyorum ama bulamıyorum. Kübra’nın iade-i replikleri mi etkiliyor Yiğit’i? “Bak, benim söylediğim her şeyi not etmiş,” mi diyor? Kübra’nın Yiğit’e mekân, zaman ve olaya göre iade-i replikleri son bulduğunda Yiğit’in Kübra’yı kendi yanına çekmek için çabaları da son mu bulacak? Geçtiğimiz hafta “Yiğit’i artık anlamıyorum, güvenmiyorum,” derken bunu kastediyordum işte… Benim tanıdığım Yiğit kardeşiyle aynı evi paylaşan, karşısına geçip kardeşini sevdiğini söyleyen, kardeşinin nikâhlı karısının peşinden bu kadar gurursuzca koşmaz. Koşmamalı. Gerçi bu saatten ne yapacağı, nasıl davranacağı önemli… Kendisi yüzünden hayatını kaybeden karısı ve bebeği var. Kendisine kardeşini sevdiğini söyleyen bir Kübra var. Bunca şeyden sonra, Sibel’in yaşadıklarından sonra Yiğit hala Kübra derse, Sibel’in karnında çocuğuyla hayatını kaybetmesinden sonra Kübra hala Yiğit derse benden gelin ve damada bir tam “Yok artık, daha neler!” gelecek…