Ölüm döşeğinde akla gelen vefa da, aşk da, dostluk da samimi gelmemiştir hiçbir zaman… Nefes aldığı süre boyunca paramparça ettiğin, her adımında önüne taş koyduğun insana olan sevgi neden o insan son nefeslerini alırken gelir ki bir insanın aklına? Yiğit’in Sibel’e olan aşkını hatırlaması için, Sibel’in onu ne kadar çok sevdiğini anlaması için kendini kurşunların önüne mi atması gerekiyordu? Kübra’ya iki lafından biri “Biz arkadaşız, yapma!” idi Sibel’in… Kübra’nın Sibel’i ve dostluğunu hatırlaması için Sibel’in bir hastane odasında mı olması gerekiyordu? Derya’nın “Sibel’im seni çok seviyorum,” sözünün çeyreği etkileyemedi Kübra’nın süslü tesellileri… Ölüm döşeği demagojisi yapmasalardı keşke ikisi de, bir parça samimi olduklarına inanabilirdim. Bu hikâyede âşık da, dost da Sibel’di. Ben bunu bilir, bunu söylerim.