Ender ve Selim, bir meyhanede oturuyorlar. Arka fonda bir türkü… “O bizim kavuşmalarımız yârim, mahşere kaldı,” diyor. Ölüm de böyle bir şey değil mi? Yaşıyorsun, kendi hayatının melodisini buluyorsun, üzerine sözler yazıyorsun ve her şey bittiğinde geride bıraktıklarının kulağında bir şarkı oluyorsun. Onların hayatının arka planında çalıyorsun işte… Sibel, çok güzel bir beste dinletti bana. Bazı şarkılar vardır, dinledikçe seversin, bağlanırsın. Ben de öyle sevdim Sibel’i işte… Çok gerçekti. Düşledikleri, tepkileri, sözleri, kavgaları, mücadeleleri… Her şeyiyle iliklerine kadar gerçek bir karakterdi Sibel. Kızmadım mı? Kızdım. Ama Sibel tatlı tatlı anlattı her seferinde neyi neden yaptığını, hak verdim. Kızdım ama hak verdim. Güçlü duruşunu, kendini ezdirmemesini, aşkından ölse dahi kimseden tek kelime sevgi dilenmemesini, dostluğuna da, aşkına da sonuna kadar sahip çıkmasını çok sevdim. Sibel Şeref Meselesi’nin en güzel hazinesi olarak kalacak bende…