* Ömer gizli mabedine Defne'yi getirdi sağolsun da bir ibadet edemedi be arkadaş. Ne yaptınız libidonuzu pololeylilierde mi bıraktınız minik minik öpücükler, sarılmalar, yanaktan makaslar, bakışlar. Ev boş. Boş ev. Uzak ve kimse yok. Ev boş. Nice gençlerimiz boş ev bulamadıkları için cinsellik zaiyatı oldu. Bu kaynakların kıt kullanımını değerlendirememektir, bu bir dramdır. Fakat bir şey de diyemiyorsun ki, nasıl tatlı tatlı seviyorlar birbirlerini. ''Çok yakıştın,'' diyor, ''Senin evin, sen ev sahibisin,'' diyor. ''Sana benzesin bu ev, şehirdeki ev, ben, her şey...her şey sana benzesin istiyorum artık,'' diyor yahu… O el ele tutuşmalarınız, göz göze gelmeleriniz bile içimin yağlarını kıyım kıyım kıyıyor, kas oranım arttı yemin ederim. Defne'nin kezo tribi şakasından sonra Ömer'in ''Sen bana şaka mı yaptın, al sana düşman hain kurşun,'' diye çekip beline sarılmasından sonra boğazıma leblebi tozu kaçtı. Entero bir şekilde ondan sonra da şöyle bir önceki bölümdeki gibi tutkularına yaraşır bir öpüşme gelmedi. Mal değneği gibi durup durup ''Öpüştürün, yalvarırım bunları öpüştürün,'' diyenlerden olmayacağım hayır. Ama gerçekçi mi, öpüşmek için afedersin atvyle ormana kadar gidip dalalalala tutkuyla öpüştükten sonra evin içinde sadece bakışmaları? O yüzden yani. Yoksa ben öpüşseler gözümü kaparım, öyle de biriyim biliyor musun...Neyse zaten ''Neden ben?'' de dendi. Aynen Kezo aynen. `Prenses olmak için prense ihtiyacım yok`, ben zaten kralın kızıyım.