"Çocukken evcilik oynarken bile ciddiye alırdım" demişsiniz. Biraz çocukken oynadığın oyunlardan ve o anılardan söz eder misiniz?
Biz Ezgi'yle oyunu çok severdik. En küçük ayrıntısına kadar düşünürdük oyunları ve planlardık.
Ne zaman oyuncu olmaya karar verdiniz?
Annem bizi çok sık tiyatroya götürürdü. Şehir Tiyatroları'na, Devlet Tiyatroları'na, Kenter Tiyatrosu'na... Bir gün Kenter Tiyatrosu'nun seçmelerine girdim ve başladı... Aslında Ezgi ile lise sona kadar oyunlarda beraber oynardık. Ben de resim çizerdim. Lise son sınıfta, o resmi seçti, ben tiyatroyu...
Sonra Krek'teki oyun geldi, Güzel Şeyler Bizim Tarafta. Bir oyunla bu kadar övgü almayı bekliyor muydunuz?
Hiç beklemiyordum. Krek'teki oyuna seçilmek de sürpriz oldu. O dönemler Berkun Oya'nın yaptığı işe, oyunlarına, bu işe bakış açısına hayrandık. Dolayısıyla oraya kabul edilmek büyük bir mutluluk oldu.
Tiyatroda mı, dizide mi daha rahat hissediyorsunuz kendini?
Tiyatroda daha rahat bir çalışma ortamı var. Dizide her şey çok hızlı. Çalışma saatleri yoğun. Yoksa oyunculuğun derdi her yerde aynı; tiyatro, dizi fark etmiyor.
Dizi sektörüne girmeniz ne değiştirdi hayatınızda? Özellikle başrol ve Kıvanç Tatlıtuğ'un partneri olarak girmek...
Sanırım öyle başladığım için çok anlayamadım... Hâlâ daha "İşimi yapıyorum, bunda ne gariplik var?" diye hissediyorum. Sokakta görüp geliyorlar... Yoksa hayatımı çok değiştiren bir şey olmadı. Nasıl yaşıyorsam yine öyle yaşıyorum. Benim beğenilerim, isteklerim konusunda bir şey değişmedi. Dizi bittiğinde de çok anormal bir şey gibi gelmiyordu.
Hayatınızın dönüm noktasındaki insanlar kimler?
Hayatımın bir dönüm noktası var mı? Bilmiyorum... Krek'e başladığım dönem yani oradaki herkes, Berkun Oya diyebilirim.