Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
RÖPORTAJ
Öykü Karayel: Evcilik oynarken bile ciddiye alırdım

Öykü Karayel röportaj vermeyi seven biri değil. Kendini ifade etmekte zorlanıyor... Karşısındakini zaman zaman rahatlatan zaman zaman çatlatan bir sakinliği var. Durgun sular gibi... İnsan, 'Öykü'nün denizinde hiç dalga yok, hayat onun için hep bu durağanlıkta geçiyor' sanıyor...

"Kolay kolay konuşmaz... Kısa cümleler kurar... Dışardan soğuk gürünür..." gibi ifadeler onu başka birine anlatmaya başlarken ilk anda kurulan cümleler... Bu cümlelerin devamında bir 'ama' gelmese Öykü Karayel'i öyle biri sanabilirsiniz. Oysa bu cümlelerin peşinden gelen 'ama'lar gerçek Öykü'yü anlatıyor.

Röportaj yapacağımız mekana gidiş yolunda menajeri Işıl, "O kadar tatlıdır ki, ne istese yaparım, o derece," dediğinde, bu güzel gözlü kızı daha çok merak etmeye başladım.

Öykü Karayel'in kendi halinde, dramı az, huzuru çok bir geçmişi var. Bankacı anne-babanın, bol bol evcilik oynayarak büyüyen iki kızından biri... İkiz kardeşi Ezgi tam anlamıyla öbür yarısı gibi. Birlikte Galata'da yaşıyorlar. Küçükken özlemini duydukları mahalle ortamını Galata'da yakalamışlar... Evlerine gelen misafirlerine mutfağa girip güzel güzel yemekler yapan biri Öykü Karayel... Üzerinde İstanbul'a okumaya gelmiş, biraz da çekingen bir üniversiteli havası var... Belki de bu yüzden seyirci onu sevdi, benimsedi...

Bugünlerde Kara Para Aşk'ta, Ömer'in eski sevgilisi İpek'i oynuyor... Röportaj için Çengelköy'deki sette buluştuk... Bugüne kadar bilinmeyen birçok özelliğini öğrendim.

  • 26/01/2015 19:22
    Sonat Bahar

Neden röportaj vermek büyük sıkıntı sizin için?

Sadece röportaj sırasında değil. Normal hayatta da fazla konuşmak sıkıntı veriyor bana. Çocukken de bu böyleydi. Annemlerle kavga ederdik, küserdik. Hep mektup yazardım. Gece yatarken yastıklarının altına yazdığımız mektupları saklardık. Ezgi'yle ben geçen annemlerdeydik, annem bir yığın mektup çıkardı. Hepsi çok komik...

Mektuplara bakınca ne çıktı ortaya? En çok neden kavga ediyormuşsunuz?

Neden çok önemli değilmiş aslında. Daha çok şunu fark ettim; kavga ederken, annem ya da babam bana kızarken, onlara söyleyeceklerim içimde kalmış belli ki. O yüzden mektuplar hep şöyle başlıyor; “Sen bana öyle dedin ama ben aslında böyle hissediyordum...” Kavga anında söyleyince nasılsa anlamayacaklar diye yazıyordum. Mektup yazınca daha sakin bir anda okuyunca hak veriyorlardı.

Anne ve babayla ilişkiyi mektup üzerinden oturtmak bir derece tamam ama hayat boyu kavga sırasında konuşmayan bir kadın... Bu sükunet ilişkilerde sorun yaratmıyor mu?

Bazen yaratıyor ama... Ben de böyle biriyim. Artık bu iletişimi mektupla sürdürmüyorum ama o kriz anında konuşamıyorum. Anlatmak istediklerimi kriz sonrasına bırakıyorum çünkü o anlarda kilitleniyorum.

Aslında iyi bir şey... Fevri olmaktan daha iyi gibi...

İyi bir şey ama karşımdaki çatlama noktasına gelebiliyor...

1 2 3 4 5 6
YORUMLAR



DİĞER RÖPORTAJLAR