BEYZA KAYA:
Ali Mertoğlu:
"Bir" olamadığı için aşığım Ali Mertoğlu’na. Hep yarım, hep bir kuple eksik olduğu için. Eksik bir şey mi var diyor ya şarkıda, Ali'nin suretinde, bastığı adımda, baktığı gökyüzünde bile hep eksik bir şey var. Arka koltukta unutulmuş, düştüğü yerden kalkamamış, hep o bisikletin ardından bakar olmuş Ali. Mertoğlu soyadını ruhu bir kaftan gibi giymiş, attığı her yumrukta da haykırmış nasıl babasının oğlu olduğunu; lakin o mavi gözleri hiçbir zaman kabullenememiş. Öfkesi, savaşı kendisiyle onun. Öylesine yorulmuş ki artık bastığı toprak ve üzerindekilerle savaşmaktan, uzaya dalar olmuş. Orada aramış huzuru.
Her şeyden öte, mavi bakışlarına 'eksik olan bir parçası eklendiğinde' gelen çocuk gülüşüne aşığım ben. Hoyratlığında gözlerinden ateş çıkmasına, saklamak istediği hüznünde gözaltında iki çizgi belirmesine, hırsında ise sağ gözünün atmasına; kendini ele vermesine. Özetle, her zerresinden öte, bütün mevsimleri yaşayan gözlerine aşığım.
Savaş Mertoğlu:
Savaş Mertoğlu. Siyah çocuk, yanık çocuk, ah yaralı çocuk... İsmi bile şu dünyada vereceği o adalet savaşına ipucuydu belki. Hayattan adalet, bulursan nihayet yüzün güler mi? diyor ya onun için jenerikte; siyah çocuk güldüğünde bütün dünya adalete bürünüyor sanki. Savaş'ın o bıçak gibi bakışları, çelik gibi duruşu; ruhunu hep suskunlukla, öfkeyle besleyişi çekti beni kendine. Gardını alamadığı zamanlarda yüzünden düşen o gülüşe aşığım ben. Sustuğunda haykıran dudaklarını, aşık olduğunda kara gözlerinden çıkan yangını. Ay Sevim koş, içime Nazlı mı kaçtı ne?