3) Issız Alfa
Hem Alfa hem yaralı. Yani güç de var, arıza da. Kadınlar için bu çok cazip ve tehlikeli terkip filmlerde, dizilerde, romanlarda bolca kullanılıyor. Her projeci kadının rüyası Don Draper hemen akla gelen. Ayrıntılı bir Draper ve onu tedavi etmeye can atan kadınlar portresi için buraya bakabilirsiniz.
Ve tabii Christian Grey. Fifty Shades of Grey’in (Grinin Elli Tonu, E. L. James) aşırı zengin, zeki, yakışıklı, kontrol delisi, BDSM prensi! Kitabın kopardığı gürültüye bakılırsa dünya kadınlarının mühim kısmı böyle bir adamı arzuluyor. Grinin Elli Tonu ile Çağan Irmak’ın Issız Adam’ının bana benzer hisler yaşattığını söylemeliyim burada. İkisiyle de üzerine epey yazılıp çizildikten, konuşulduktan sonra tanıştım. İkisine karşı da temkinliydim yani beklentim pek yüksek değildi, ona rağmen bir “bu muymuş yahu!” duygusu içinde ayrıldım. Seveni de vardı sevmeyeni de ama seveni çok ateşliydi ikisinin de. Günümüz kadın-erkek ilişkilerindeki sorunları çok güzel anlatarak gönül tellerine tek tek dokunduğunu, filmde ağlamaktan bir hal olduklarını anlatan kadınları dinledim mesela Issız Adam’ı izlemeden önce. Sonra filme gittim. Sadece fahişelerle birlikte olabilen adam (Cemal Hünal) bir gün bir kızla (Melis Birkan) tanışır ve aniden sihirli değnekle dokunulmuşçasına romantikleşir. İş cinselliğe gelince yine hayal gücüne eziyet bir kabalıktadır ama, hayatını sekse adamış bu adam insan gibi sevişmeye dair her şeyi bu “tatlı kız”dan öğrenir. Kahramanımız diğer zamanlarda bir restoran işletmekte ve yemek felsefesiyle kızı büyülemektedir. Bu aşırı şehirli adamın aslında çok geleneksel bir aileden geldiğini, nefis dolmalar pişiren şefkatli annesi onu ziyarete geldiğinde elinin ayağının birbirine karıştığını görürüz bir de. Annesiyle iletişim kurmayı başaramadığı gibi, hayatındaki tatlı kızla da beraberliğini sürdürmeyi başaramaz. Çünkü kendine yabancılaşmıştır ve kimseyle gerçek bir yakınlık kuramamaktadır.
Issız Adam’da başarılamayan aşk ilişkisinin ön planda olması haricinde hikaye ve karakterlerShame’le büyük benzerlik gösteriyor. Tabii herhangi bir esinlenme olduğunu söylemiyorum; zaten yerli film, yabancıdan üç sene önce yapılmış. Sadece çok beğendiğim Shame ile başta TV projeleri, bazı işlerini sevdiğim Çağan Irmak’ın, izlediklerim arasında, en sevmediğim işi olan Issız Adam’ın zamanın ruhuna dair bir sorunu aslında aynı noktadan ve doğru hissiyatla yakaladıklarının altını çizmek istiyorum. Ama Shame’de incelikli bir senaryo, reji ve oyunculukla, karakterin tüm aşırılığına karşın hikaye, özdeşim kurmaya müsait biçimde ilerler ve Issız karakterin ıssızlığını hücrelerimize kadar hissettirir. Issız Adam’da ise evet fikir ve çıkış noktası doğru, özgündür ama geri kalan her şey o denli yapaydır ki… O filmden şu hoşluk, şuradan bu romantizm, bir başka damardan şehirli insanın yabancılaşması, yalnızlığı bir araya getirilmiştir; hepsinin ek yerleri bellidir ve parçalar birbiriyle uyumlu değildir. Filme başarısız diyebilir miyiz? En azından ticari açıdan, elbette hayır. Yine de iki filmi arka arkaya izlemenizi bir öneririm.
İlk kitabı yavan ama sürükleyici, ikincisi ve üçüncüsü ise sürükleyici bile olmayan, sayfaları koşarak atlama hissi uyandıran Fifty Shades of Grey serisinin popülerliğininse “kadınlar güç ve romantizmi bir arada seviyor şekerim, yapacak bir şey yok”tan daha mantıklı bir açıklaması yok maalesef. Ya da var da, uzun sürer. Cinderella’nın BDSM versiyonunun da muhtemelen tutacağını ekleyerek kapatıyorum bu bahsi.