Oğuz Serdar'a, “Yeğenini de al, İzmir'e dön,” dediğinde hak verdim ben açıkcası. Serdar'ın hikayesinde bağlanacağı bir sabit yok çünkü. Ada vardı tamam ama onun da terslemelerinden hepimize ikrah gelmişti. Uzunca bir süre Serdar, Deniz'in ve kızların makam şöförü olarak göründü resmen. İş yok güç yok, bir Oğuz'un maaşıyla döner mi o ev? Şimdi devir alınacak kafeyle Serdar iş güç sahibi yapılacaksa ne âlâ. Hem Baran'ın Oğuz'un ailesiyle bağlarının güçlendirilmesi de gerekiyor. Bunun en kolay yolu ise Serdar ile kaynaştırmak. Ada ve Serdar'a gelirsek eğer; ben Ada'yı Serdar ile seyretmeyi seviyorum. Tek başına serseri mayın gibi. Ama Serdar'ın o güven veren sakinliği Ada'nın cadılığını yumuşatıyor. Ay bir de normalde kimseyi dinlemeyen kızı sabaha kadar bekle diye evde hapsetmediler mi nasıl deli oldum. Bir salın ayol kızı. Gitsin kapısında yatsın, gitmesine engel olsun, di mi ama? Ada'nın kimseyi takmamasını bölüm boyunca bekledim valla. Neyse allahtan otobüsün önünü kestiler de yavrucaklar kavuştu. Koskoca bir "oh" çektik. Yhaaa baksanıza güzelliklerine yavruların. Hiç bunlara kıyılır mı? (gözlerinden kalp fışkıran ikon gelecek buraya)