Selin, ağzındaki baklayı çıkartıp Ali’ye Emre’yi soruyor. İlk an cevap alamasa da artık biliyor Ali’nin sesinin tonlarını, bırakmıyor peşini. Eşeleyince de öğreniyor, Emre’nin gece yaptığı hadsizliği. Ee, Selin bu durur mu, gidiyor hemen hesap sormaya, Ali’yi de alıp yanına.
Selin Yılmaz, Emre’ye öyle bir ayar veriyor ki, of of of, düşman başına. Pat pat söylüyor her şeyi, Emre’nin nevri hafif bir dönüyor. Beni yakalayan cümle ise Ali’den geliyor, “O konuşacak sen dinleyeceksin,” diyor, sesindeki lodosa hayran olduğum. Öyle de oluyor, Selin konuşuyor Emre battıkça daha dibe batıyor. ‘Ben Ali’ye sığındım.’ diyor, kırk yıllık evli bir çift ya söyler ya söyleyemez bu cümleyi ama Selin ağladığı omuzun değerini biliyor, düşerken onu tutan elin kıymetinin farkında.
Selin, daha öncede yazdığım gibi, acısını sürdüğü kırmızı ruja, attığı kahkahaya, savurduğu eteklerine gizleyen biri ama Ali bakmıyor, görüyor. Emre’nin, “Yanında ben olsaydım, bana anlatsaydın, ben de anlardım,” cümlelerine dayanamayan Selin, hepimizi mest edecek o cümleyi söylüyor, “Anlatsaydım, herkes anlardı.” Selin sığ bir kız değil, bazen aptal gibi görünmekten hoşlanıyor o kadar, o da ilgiyi sevdiği için ama lafı dolandırmadan, pat diye yüze söylemeyi de iyi biliyor. Durum böyle olunca, kendisi en sevdiğim kadın karakter olma yolunda ilerliyor.