Taş Kafa hakkında söylediklerimi, söyleyeceğimi hissetmiş olmalılar ki bu bölüm Sema’nın banka dökümünü ona aldırdı Bahri. Oyunda küçük bir pay sahibi oldu.
Bir de, Bahri demişken, Sema’yı bu kadar çabuk harcaması da mantıklı gelmedi bana. Piyasanın durumunu biliyor olabilir ama, geçen yazıda yazdığım nedenlerden ötürü düşüncesi de değişmiyor olabilir, fakat Sema’yı bir anda ölüme göndermesi sıkıntılı. Sadreddin’in Sema için babasına yalvarması ise daha da sıkıntılı. Zira biz Sadreddin’i çabucak ilaçlanması gereken bir haşere olarak gördüydük hep, meğer öyle değilmiş! Bu bölüm ortaya ÇIKIVERDİ!
Benimse aklım bu duruma pek yatmadı.
Mümtaz’ı kaçırıp doğru bilgiyi öğrenememesi, işte bu bir yerlerden tanıdık geldi- beceriksizliği.
Dizinin reytingleri mi kötü gidiyor da her şey birbirine karıştı bu bölüm? (Ben de her yazıda reytingi soruyorum kendi kendime, oysa Ekranella’dan adım adım da takip ediyorum- inanamıyor muyum reytinge?)
Yazıyı bitirirken söyleyeceklerim de var elbet.
Sefer’e döneceğim demiştim, döndüm: Deniz kenarındaki çift muhabbeti de neydi öyle? Tastamam kamu spotu gibi, ultra yapay bir sahneydi. İçim almadı, cidden. Bu bir.
Sefer’e, öldürülmeye giderken Sema’nın bakışı fena dokundu bana. Son Bakış misali. Bölümün en şiirsel fotoğrafı buydu bana kalırsa. Sema’nın gözleri resmen şunu diyordu: “Beni vur, beni onlara verme…” Öyle, eski bir şarkı gibi dönüp durdu içimde Sema’nın bakışı. Son Bakış.
Kırılgan.
İncinmiş.
Narin.
Bu yazı da böylece bitsin.
Sema da fotoğraflarda hiç görünmesin.