Nazlı’nın yokluğunu fark eden Selin, Ali eşliğinde hastaneye gidiyor. Annesinin yanında olmayışının hesabını soruyor ama Nazlı’nın tavrı karşısında daha da sinirleniyor.
Zafer’in yanına giren Haluk, şikâyetçi olmaması için onu ikna etmeye çalışırken Zafer’in öne sunduğu istekle kontrolünü yitiriyor. Zafer kızları istiyor ama yaptığı telefon konuşmasından anladığımız kadarıyla derdi babalık yapmak değil. Haluk’un eli yeterince güçlü olmadığından Zafer’e savurduğu tehditler havada kalıyor, bu da Zafer’in daha çok bastırmasına neden oluyor.
Kapıda kameralarla karşılayan Selin ve Ali gazetecilerden kaçarken Emre ve Tuğçe’ye yakalanıyor. Yağmur ve dolu ikilemi, evet. Gazetecilerden dolayı gergin olan Selin, hazır fırsatını bulmuşken gürlüyor, sevdiği adamdan öğrendi tabii sesine lodos gizlemeyi. Bak diyor, Ali’yi gösterip ‘o hep orada’, sevgili olmasalar da orada. Ali hep oradaydı, sanırım kilit nokta da bu. Hoşlanmadığı zamanlarda da, kızgınken de, kendinden kaçarken de Ali hep oradaydı. Hep orada olan biri varken, düşmek üzereyken seni hep tutan, canın acısına senden çok ağlayan, sığındığın, seni en iyi anlayan biri varken; sevgili olup olmamanın ne önemi olabilir? Olamaz.
Ali ve Selin, bir şiirin en güzel dizesi, kimsenin bilmediği bir sığınak. Sarıldıklarında birbirlerine, etraflarından görünmez bir kapan oluşuyor, sanki onları dış etkenlerin her birinden koruyacak bir güç beliriyor.