Sahne paralel kurgulanmamış olsa ya da Cersei’nin minion’ı Cersei diye bağırmamış olsa bile o asil duruşundan, prenses yürüyüşünden ve hiçbir şeyden korkmamasından bile anlardık Cersei’nin küçüklüğünü izlediğimizi. Aynı mağrur yürüyüşle karşımıza çıkıyor nitekim. Herkes onu beklemek zorunda. Çünkü gerçek prenseslik bunu gerektirir.
Burada önemli olan paralel kurgunun paralel kurgusu: Dördüncü sezonun Stark hanedanının parçalanışıyla ve Stark hanedanının simgesi olan Buz isimli kılıcın eritilmesiyle açmıştık, sırada ise Lannister’ların çöküşü var. Birbirine benzemez dört bacak üstünde eğri büğrü duran bir masaydı Lannister’lar. Tyrion kendisiyle birlikte çaprazında duran ayak olan babasını da denklemden çekince diğer iki köşede duran Cersei ve Jaime ayakta tutmaya çalışıyor masanın üstündeki her şeyi. Ama Cersei Jaime’ye de bir tekme atarak her şeyi yıkmaya kararlı.
Tüm cenaze sahnesini Cersei’nin başının hafif üstünde gezen kameradan izliyoruz ki olan biteni Cersei’nin gözünden görelim. Her başsağlığı dileği bir geri zekalılık, her sosyal iletişim bir yük Kraliçe’nin üzerinde. Gücünün farkında ama iktidarının nasıl kullanacağını asla bilmiyor. Babası ölmüş olsa da babasının gölgesinden kaçmaya çalışan küçük bir kız o hala, savunması da insanları hor görmek, aşağılamak ve herkesten yukarıda olduğu için tepeden bakmak. 10 Dakikada Cersei’yle Pratik Kraliçelik son bulurken bir kez daha anlıyoruz ki onun prensesliği kendinin en büyük düşmanı aynı zamanda.