Sibel’in aşağılandığı her an düşünüyorum: Sibel ne yaptı? Gerçekten… Yiğit’in tüm bu aşağılamalarını hak edecek ne yaptı? Yiğit’e gerçekten âşık olmak ve ne olursa olsun ona sırtını dönememek mi suçu? Kendini unutup sadece Yiğit’i düşünmek mi? Sibel kendisi dışında herkesi, Kübra’yı bile, düşünüyor ama yine de en ağır suçlamalar dönüp dolaşıp Sibel’in yüzünde patlıyor. En ağır hakaretler, en ağır sözler… Sibel’in suçu daha kadınsı olması mı, daha güçlü durması mı, insanlara yalvarmaması mı, sesini çıkarabilmesi mi? Bu hikâyenin en tutarlı ve en gerçek karakteri Sibel. Her yaptığının bir sebebi var, her sözünün bir gerekçesi… Bu zamana kadar hiç boş attığını görmedim. Bir karar verdiyse sonuna kadar arkasında durdu. Sevdiyse de, nefret ettiyse de sonuna kadar yaşadı, korkmadan… Ne Kübra gibi yedekte bir Emir tutma derdindeydi, ne de “Aman Yiğit beni terk etmesin,” diye ona boyun eğip yalvardı. Her zaman dik durdu, her zaman kendi kendisine yetmeye çalıştı. Emirle işbirliği içine girmesi de bir anlık öfke ile aldığı bir karar değildi. Yiğit, kanlı gömleğiyle eve girdiği andan itibaren onu kurtaracak bir şeyler yapmak istiyordu, Yiğit’in gömleğindeki kan eline bulaştığı an Emir’le işbirliğine hazırdı. Zararı yine kendisi görecekti ya, neyse…