Yiğit, tam bir Oliver Queen… İkili ilişkilerde çuvalladıkça, savaş alanında yükseliyor. Abi’nin karşısında dahi cesaretli duruşundan hiçbir şey eksiltmedi ama susmasını da bildi. Yiğit, ne zaman konuşacağını çok iyi biliyor. Sadullah’ta da böyle oldu, Nihat’ta da, Hakkı’da da… Abi’de de böyle olacak. Pusuya yatacak ve zamanını bekleyecek. Zamanı geldiğinde ise saklandığı yerden çıkarak zaferini yaşayacak. Kahraman olmak gibi bir derdi yok zaten Yiğit’in. Güçlü olmak gibi bir derdi var, ulaşılmaz olmak gibi bir derdi var, annesine verdiği “şeref sözü”nü tutmak gibi bir derdi var. Yiğit’in kazanması gereken bir savaş var. Ve ben Yiğit’i en çok iki yerde izlemeyi seviyorum; bu savaş alanında ve kızının yanında…