Geçtiğimiz hafta Emir ile Nihat’ı huzurlu bir yerde, huzursuz bir anda bırakmıştık. Nihat, gizli tanık olmayı kabul etmişti ve Emir de hiçbir tereddüde dahi düşmeden kabul etmişti. Hep aynı kibir ve aynı “Ben her şeyin en iyisini bilirim!” kafası ile devam ediyor Emir. Önceden hırslarını kendisi yönetebiliyordu, duygularını bastırabiliyor ve en mantıklı kararı alabiliyordu. Ama Emir artık kontrolden çıktı. Nihat’ı da Yiğit’e karşı yeni bir koz olması için yanına aldı. Peki, sonra ne oldu? Nihat’ı bir dağ evine kapattılar, güya korumaya alacaklardı, kimsenin ulaşmasını istemiyorlardı. Ama Derya’yı kolundan tutup Nihat’ın yanına getirirken olacakları tahmin edemediler elbette… Nihat’ın infaz emri çoktan verilmişti. Derya’nın Nihat’a olan zafiyeti ortadaydı, Yiğit bunu çok iyi biliyordu ve ilk önce Derya’nın ağzını aradı, sonra onu takip etti. Sonuç kaçınılmazdı. Yiğit, Nihat’ı buldu ve Nihat’a doğru attığı her adımda eline daha fazla kan bulaştı. Nihat’ın kafasına silahı dayadı, tetiği çekti ve o an kendisi de fark etti intikam yolculuğunun hiç bitmeyeceğini… Yiğit, annesine verdiği söz için yaşayan bir adamdı. Kendisinin de dediği gibi, annesinin gözüne girmek için yapmıştı ne yaptıysa. Annesi için güçlü olmak istemişti, annesinin hayallerini gerçekleştirmek için yaşamıştı. Annesini geri getirmeyecekti hiçbir şey ama ona verdiği söz bakiydi, çok güçlü olacaktı. O kadar yüksekte olacaktı ki kimse elini uzatıp ne ona, ne de sevdiklerine dokunamayacaktı. Ne Nihat, ne Hakkı ne de Abi…