Maalesef sansürden ötürü her şey olması gerektiği gibi ilerlemiyor pek. Antalya’da da, İstanbul’da da yaşadık. Adana’da neler olacak bilmiyoruz şu an. İletişim kurabildiğimiz, filmleri seyircisiyle buluşturup tartışabildiğimiz festivallerde özgürce hareket edemez hale geldik maalesef. Sinemacılar habire zorlukları aşmaya çalışıyor.
Ne istediğini bilen ve seçen bir konumdasınız. Sizi kim yetiştirdi peki? Kendiniz mi? Aileniz mi?
Benim öğretmenlerim çalıştığım insanlar. İlk öğretmenim Kutluğ Ataman. Ben pratikte yetiştim; sonra sinema televizyon eğitimi de aldım. Kıymetli hocalarım vardı, onları çok iyi dinledim. Çok pratik yaptım, kıymetli yönetmenlerle çalıştım; hala ara ara o yönetmenlerimden öğrendiğim teknikleri gereken yerlerde uyguluyorum. Onun dışında bu meslekte eğitim süresi sınırsız. O yüzden de yatırımımı önce kendime yapıyorum.
Yaz’ın Öyküsü’nde canlı tarih, usta oyuncu Gönül Ülkü de var.
Karşılaşınca ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, yan yana geldiğinizde dokunmaya kıyamıyorsunuz kendisine. İşte bizim mesleğimiz böyle; hala devam edilebiliyor. Sınırsız. Gerçekten çok seviyorsanız ölene kadar bu işi yapabilirsiniz. Bıkkınlık da olabilir ya, Allah kimseye meslek bıkkınlğı vermesin; o heves ömür boyu devam etsin. Mecbur olmak, bazı şeyleri mecburiyetten yapmak çok kötü.
Sektörün son dönemini nasıl görüyorsunuz?
Tutmuş olanı devam ettirmeye yönelik, basiti hedefleyen bir gidişat izliyorum. Hayat bu kadar kısır değil. Televizyona bakıp yapılmış dizilere benzeyen diziler yazılamaz, hayata bakıp yeni hikayeler yazmak lazım. Fikirlerimizi özgür bırakıp yeni işler üretebiliriz diye umuyorum.
Bu sadece fikir meselesi mi?
Kolaya kaçtığımızı düşünüyorum ben. Tutuyor bir şey, hemen aynı fikrin versiyonlarıyla para kazanıp devam etmek istiyor herkes. Seyirci bunu seviyor diyoruz, karşılığı da reyting oluyor. Seyircinin kafasını açacak, onu aydınlatacak, ona fikir verecek, kaliteli, derin işler yaptıldığı zaman kalite de artacak. Yeniliğe kapalıyız. Daha cesur olmamız gerekiyor. Sensürlememeliyiz kendimizi.