Mayıs sayısında ayın yıldızı Neslihan Atagül’le konuşma görevi bana verildi. Ne güzel, Kara Sevda’yı ilk bölümünden beri aksatmadan izlediğim için her hafta kendisiyle ekran yoluyla da olsa bir şekilde görüşüyorum, hem çok tatlı bir ortak arkadaşımız var, o Neslihan’ı çok sevdiğine göre ben de severim diye düşünüyorum. Ve nasıl haklı çıkıyorum, anlatamam. Ama bir dakika, tam da onu anlatacağım işte.
Kapak çekiminin yapıldığı stüdyoda tanıştığım ve çekim sırasında uzak bir köşeden izlediğim Neslihan Atagül’ü ben de bir çok kişi gibi Yaprak Dökümü’nün Deniz’i olarak tanıdım. Hep ağlamaklı, biraz isyankar, genel olarak da haline üzüldüğüm bir küçük kız olarak kalmış aklımda. 13 yaşında oynadığı (ve Altın Koza’da Umut Veren Genç Kadın Oyuncu ödülü aldığı) 2006 tarihli İlk Aşk filmini fragman haricinde izlememiştim (bir parça da Halit Ergenç’in ortadan ayrık, gür saçlı halini görmek istemediğimden). Sonra Fatih Harbiye’de yine o ağlamaklı, gözleri her an Japon çizgi filmlerindeki kızların gözlerindeki gibi titreşen yaşlarla dolu bir genç kız olarak çıktı karşıma. Belki de bu nedenle bir iki bölümden sonra izlemedim diziyi. En son, merakla beklediğim Kara Sevda geldi. Allahım, o da ne? İlk bir kaç bölümde Neslihan Atagül yine ağlamaktan helak oluyor. Yemek molasında baş başa kaldığımız sırada kendisine de aynen böyle anlatırken, Neslihan Atagül araya girdi: “O ağlayan Nihan!” dedi. Durdum; ne kadar haklı. O zaman Neslihan Atagül kadar iyi ağlayan oyuncu yok diyebilir miyiz? Buna da “Çok da güzel gülerim ama,” dedi. Yine haklı, çünkü ben de tam oraya geliyordum aslında. Kara Sevda’da Nihan’la Kemal’in beş yıl önceki hallerini izlerken zıp zıp, güler yüzlü bir kızla karşılaşıyoruz. Hatta aralarındaki buzlar çözüldükten sonra, yani hali hazırda bildiğin amatör dedektif ikilisi olarak da komik bir performans sergiliyorlar bayağı. Neslihan da Nihan karakterini oluştururken hepimizin içindeki çok yönlü duygulara sığınmış. “Nihan aslında kıpır kıpır, içinde rengarenk kelebekler uçuşan bir kızken çok mutsuz bir kadına dönüşüyor ve bütün renklerini beş yıl boyunca bastırıyor. Hani çok iyi anlaştığınız bir arkadaşınız vardır, hayat sizi ayırmıştır ama yıllar sonra karşılaşır ve kaldığınız yerden hiç ayrılmamış gibi devam edersiniz. Nihan’ın mizahi yanını çıkarırken de hep beş yıl öncesine sardım bantı işte. Geçmişte tam böyle bir kızdı çünkü.”
Kemal’e yeniden kavuşunca yüzünde güller açan Nihan’ın mutsuzluğunun sebebi ise zalim kocası Emir. Ben Emir’in Nihan’ı gerçekten sevdiğine inandığımı söylerken onda bir tereddüt hissediyorum. “Sevgi değil de, takıntı haline getirmiş diyelim,” diyor. Durdum, gerçekten yine haklı. İnsan sevdiği birinin mutsuzluğuna Emir gibi gözünü gönlünü nasıl kapar ki? Konuşmaya başlayalı şunun şurasında ne kadar oldu ve Neslihan bana dünyanın en tatlı ayarlarını verdi bile. O farkında bile değil, biliyorum, hiç öyle bir niyeti de yok; zaten ayarların tatlılığı da burdan kaynaklanıyor. ‘Ayar’ lafın gelişi aslında, durup düşündüren, kafanın bir köşesine atıp bir daha da hiç evirip çevirmediğin düşünceleri yerinden çıkarıp tozunu silkmeyi sağlayan insanlara bayılıyorum.