Yazıyı sonlandırmadan önce teknik ekibin başarısını es geçmek olmaz. Hakikaten çok kaliteli sahneler seyrettirdiler. Ve böyle netameli bir hikayeyi yetenekleri ile daha da yükselttiler. Yalnız dizide şöyle bir sıkıntı var ki söylemeden geçemeyeceğim, sahneler arasında kopukluk ve zaman mekan kaymaları oluyor. Bunun sebebi dizinin üç yönetmenin elinden çıkması galiba. Üç farklı görüş ve çekimin kurguda zor durumda kalması sıkıcı. Karakterler bir an bir yerdeyken birkaç saniye sonra başka yerde olabiliyor. En basit tuhaflığı söyleyeyim; Leonidas intihar etmeye kalkıştığı sahnede Hilal’le konuşuyor, sarılıyorlar, ağlaşıyorlar, sahne orada bitiyor. Biz bir sonraki sahnede Hilal’i evde kumanya hazırlarken görüyoruz. Nasıl yani? E o çocuk az önce intiharın eşiğindeydi, kız niye bunu bırakıp eve gidiyor? Gittiyse niye ve nasıl gitti, Leonidas ertesi güne kadar orada ne yaptı tek başına? Hilal’in geri geleceğini nereden bilip orada bekledi, o kadar havada kalmış ki o sahnenin devamsızlığı o kadar belli ki insan ‘’O kadar da kusuru olsun canım,’’ diyemiyor doğal olarak. Aynı şey Hamilton’ın Tahtacı köyünü tepeden Vasili ile seyrederken bir anda Eftelya’nın babasını esir alıp babasını ve Eftelya’yı öldürdüğü sahnede de yaşadık. 1919’da ışınlanma icat edilmediğine göre bunlara dikkat edilmesi gerekiyor doğal olarak. Hadi biz alışkınız Türkiye dizilerinde bunların olmasına da bu dizi bilmem kaç ülkeye de satıldı. Bu kopuklukların acilen düzeltilmesi lazım. Bunların haricinde teknik ekibe tek kötü laf edemem. Elektriğin olmadığı bir dönemin o mekan içi ışıklandırmasının inandırıcılığı harika mesela. Emeği geçen tüm teknik ekibin ve set emekçilerinin yüreğine sağlık.
Sizin de sonuna kadar okuyan gözlerinize sağlık…