Bir de Yıldız tarafı var çatışmanın. Savaşın iki cephesinde çatışan iki aile arasında belki de en özgün karakter olabilecekken harcanan Yıldız, seyircinin gözünde kıskanç, habis ve iffetsiz birine dönüştürüldü. Ali Kemal birdenbire manasız bir şekilde kuvvacı olup yüceltilirken Yıldız hırstan gözünü kırpmadan herkese zarar veren bir haine evrildi. Kadın karakterlerin harcanarak seyirciden küfür işitecek hale getirilmesine asla katlanamam. Pınar Deniz yetenekli, akıcı ve doğal tarzı olan bir oyuncu. Yıldız öyle bir günah keçisine çevrildi ki aklı başında tespitleri ile izlerken “vayy, burdan yürütürler,” dediğim her şey içimde patladı. Söylemde aklı başında, her şeye tarafsız bakan bir karakter derken bir bakıyorum eylemde perhizli lahana turşusuna döndürülmüş. Bir insanın kendini sevmesi kötü bir şey değil. Herkes vatan perver olmak zorunda da değil. Yıldız tam da böylece, bu istikrarda yazılsaydı seyircinin kafasını karıştıran, bambaşka bir perspektiften baktıran eksantrik bir karakter olurdu. Bu haliyle Yıldız ne İsa’ya ne Musa’ya yaranıyor, ne de derdini anlatabilen bir karakter olabiliyor. Pınar Deniz’in kuvvetli oyunculuğuna rağmen yazık edildi Yıldız’a. Sezon finalinde Yıldız’ın başını yemek hatasına düşmezler iyşalla. Umarım ikinci sezonda Ali Kemal hikayesinden tamamen sıyrılmış, söylemleri eylemleriyle uyuşan, korkusuzca yazılan güçlü bir kadın karakter olarak seyrederiz Yıldız’ı. (Zira o aşk seyredilmez, reyting kaybettirir, kim ne derse dersin alt metin okumayan düz izleyici gözünde o hikaye ensest.)