Alina Boz (Hazal):
En sona Alina Boz kaldı. İnsan (ya da sadece ben, bilmiyorum) ister istemez “Hazallığını mı yapıyor acaba?” diye merak ediyor, itiraf edeyim. Artık ne kadar inanıyorsam dizilere.. Halbuki birazdan tanışacağımız o tatlı kız, artık hepinizin haberdar olduğu gibi saçlarını kazıtmadan önce, bizlerle saçlı görüşebilmek için saçlı sahnelerinin tamamlanmasını bekliyormuş. (Bütün bölüm fotoğrafları cuma günü dağıtıldığı için hastaneye acilen getirilenin, herkesi endişelere garkedenin Hazal olduğunu biliyoruz.)
Alina, hayatına yeni giren arkadaşlarından, Leyla ve Burak’tan çok memnun. Yıldızlarla tanışmış ve onlarla çalışmış olmaktan da öyle. Onlardan sektör ve dizi hakkında bir çok şey öğrendiğini söylüyor. Aslında ona da Cansu rolü gelmiş önce. Ayvalık’ta tatilde olduğu için deneme çekimine gitmemiş. Tatilden sonra yönetmen Cevdet Mercan’ın olduğu bir deneme çekimine katılmış ve bir bakmış ki Hazal olmuş. Yolda teyzeler önce “Parçalıycaz seni,” diyor, sonra sarılıp öpüyorlarmış. En zorlandığı sahne onun da bir dayak sahnesi olmuş, Şeyda’yı dövme sahnesi. Ama bir taraftan da dizinin en “sayko” sahneleri ona ait, hangi birini anlatsın, at yakmayı mı, yanında hem de bir kereden fazla adam öldürülmesini mi? Finalin heyecanından, izleyenin yerinde oturamayacağını söylüyor. Tatilde ailesiyle vakit geçirecek, memleketi Rusya’ya gidecekmiş. Leyla’nın sınıfının aksine, Alina’nın sınıfında Hazal epey konuşuluyormuş. Ama “Sanki Hazal ben değil de, benden ayrı benim de tanıdığım biri gibi, onun hakkında bana sorular soruluyor,” diyor. Meryem Uzerli’ye neden benzetiliyor olabilir acaba diye soruyorum, “Belki ikimiz de yabancı olduğumuz içindir,” diyor.
Geç oldu artık, gitme vakti. Tanıştığım bütün oyuncular, böyle başarılı bir işte yer almaktan, başka yıldızlarla birlikte çalışmaktan memnun, kıvançlıydı. Set ekibi gerçekten inanılmaz bir senkronizasyonla kalabalık sahnelerin sorunsuz çekilmesini sağladı. Ben ayrılırken, bekleyen figüranlardan biri, oruç tutan kızı için pide almasını, eve gidince de çorbayı ısıtmasını rica ediyordu kocasından. Ramazanın ilk gününü sette geçirmişti, ertesi sabah da 7’de bir reklam filminin setinde olacaktı. Hayatından, sette olmaktan çok memnundu. Bana gelince, eve giderken bu tür bir çalışmanın nasıl bana göre olmadığını, nasıl zor olduğunu düşünüyordum. İşin özü beklemek arkadaşlar. Herkes arı gibi çalışıyor ama sürekli bekleniyor. Yanlış anlaşılmasın, gecikme olduğu için beklenmiyor. Tıkır tıkır işleyen sette de bekleniyor, başka sahnenin çekimi, başka oyuncunun çekimi, iş dev bir puzzle gibi esasen. Biz ekranda bitmişini seyrediyoruz, onlar her bir parçayı bir araya getirmek için didiniyor. Herkese çok kolay gelsin, işleri çok zor valla.
Ha bir de, tabii ki tüyo vermeyeceğim finalle ilgili. Beraber oturup izleriz, sonra ben “Ben aslında bunu biliyordum,” yazarım twittera ;)