Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi?

Günün birinde Matthew Weiner’la tanışırsam eğer ona hayranlığımı ve bağlılığımı bildirdikten ve beni İllüminati’ye alması için yalvardıktan sonra sormak istediğim bir kaç şey var. Mesela şovlarını yaratırken Shakespeare trajedilerinden faydalanır mı ya da bu tür eserleri okumayı sever mi gibi.

Matthew Weiner bence çağımızın Shakespeare’lerinden biri.

Ya da şahsen ben eğer Shakespeare olsaydım ve milenyum yıllarında bir reenkarnasyonum olsun isteseydim bu kişi Matthew Weiner ya da o klasmanda bir başka HBO prodüktörü olurdu. The Sopranos da ve finalini yeni izlediğimiz Mad Men de bence Shakespeare’in ünlü trajedilerinin yeni çağ yorumları aslında. Sadece konu nesneleri farklı. Birinde bir İtalyan mafya ailesi üzerinden Amerikan toplumunu, diğerinde de reklamcılık üzerinden insanlığın bitmek tükenmek bilmeyen varoluş krizini anlatıyor.

İşte Mad Men’in başladığı ilk günden bittiği son güne kadar beni en çok etkileyen şeylerinden biri de bu olmuştu. Televizyonun gücüne inanmamı bir kere daha sağlamlaştırdı. İnsanlar sadece aptal aşk dizilerinden değil reklamcıların trajedilerinden de hoşlanabilir. Öyle ki başka diyarlarda yapılan bir televizyon dizisi çok azımızı ilgilendiren bir sektör olan reklamcılık hakkında anlattıklarıyla insanları yedi sezon boyunca ekran karşısına kilitlemeyi başarıyor.

Mad Men’in ne kadar stilize çekildiğini, dönemi ne kadar iyi yansıttığını falan geçiyorum, bu şovun izlenmesi için gereken yan faktörlerden biri. Konu elbette işlenen meslek dalı da değil. Bu sektör üzerinden bir erkeğin çözülmesini, dağılmasını, toparlanmasını, yeniden yıkılmasını kısaca reklamcılık üzerinden hayatın manasını anlatıyordu Mad Men.

1 2 3 4 5
Yiğit Karaahmet
21/05/2015 09:45
YORUMLAR




DİĞER HABERLER