Bahri, Poyraz und Ayşegül aşkını öğrendiğinde kızar mı yoksa kızmaz mı diye düşünüp duruyoruz. Bana kalırsa kızmaz. Çünkü ultra acayip oğlu Sadreddin’den çok seviyor Poyraz’ı, bu bir. İkincisi, Ayşegül’ü Poyraz’dan başka güvenip emanet edebileceği biri var mı? Bulunur mu? Olası bir senaryo kuralım mesela: Bahri birkaç zaman içerisinde ölecek olsun, Ayşegül’ü arkada yalnız başına (Sadreddin koca bir sıfır) bırakmaya gönlü el verir mi? Hayır! Peki öyleyse, böylesi tehlikeli bir ortamda ve yanlış adamlarla garip oyunlar oynadığı sırada Ayşegül’ü sırtlanacak birini bulduğuna pekala sevinebilir. Sevinir. Başlarda biraz sinirlense, tehditler savursa da sevinir, sevinecek. Lakin şu da var: Bu aşk ortaya çıktığında dizinin düğümlerinden biri daha çözülmüş oldu (belki de buna da bir yalan bulunacak ve öğrenmemiş olacak Bahri), o zaman sonraki bölümlere bağlayacak pek bir şey kalmayacak. Ayşegül’ün sorgu sırasında odayı basıp uydurduğu ve Bahri’nin inan(ma)dığı yalanı söylemesi hikayenin sonraki aşamaları ile bir halat oluşturmuştu ama son sahnede görünen köy kılavuz istemiyor. Lafı uzatmayayım: Bu aşk yürür gider, koşar gider, yerinde durmaz. Bitmez. Zaten söylemedi miydim? Bu aşk biterse dizinin fiyakasına zarar gelir. Kurgu çatırdar. Yeşilçam filmimi bu? Ya da Amerikan dizisi mi ki kız ölürse dahi geri dönebilir olsun? Değil! Öyleyse neyi tartışıyoruz da kendimizi yoruyoruz?
Ayrıca Sezar’a hakkını vermek gerek. Poyraz’ın takip edilirlerken, izlenirlerken Ayşegül’ün evine gitmesi ve gözüne biber gazı yediği halde romantik olmaya çalışması takdire değerdi. Ayşegül’ün gözünde birkaç basamağı daha tırmandığını düşünüyorum bu hareketiyle.