Arda ve Elif konuşması sırasında arkadan sinsice yaklaşan Ömer radara takıldı, iyi de oldu! Elif en azından biraz da olsa ne olduğunu biliyordu ve Ömer’i canlı kanlı karşısında görmüştü. Hatice’nin gözaltında olduğunu da Ömer’in ağzından duyan Elif her şeye rağmen bir umutla “Yarın nikâhımız var ama istersen erteleyelim!” dedi. Demiştim, aşk çok güçlü bir şey. Ne yük dinliyor, ne yasak dinliyor, ne olmaz dinliyor, ne de olur dinliyor. Varsa var, yoksa yok. Olmadığı zaman her şey ufak ufak eksilmiyor mu zaten? Hüseyin ve Melike’ye bakan durumun az çok ne olduğunu görecektir, Hüseyin’in kötü adam olması da bonusu! Aşk demişken Mert ve Demet aşkı da bütün bu karanlık olayların ve debdebenin arasında daha da büyüyordu. Duygusal olaylara bir ara vererek Fatma ve Hatice dramına dönüyorum. Kusura bakmayın ben bu ikisine üzülemiyorum. Hele ki o Fatma var ya, her şeyin sorumlusu olarak bence daha fazlasını hak ediyor ya neyse. Yani kızlarına bile bile bunu yaptırabilen bir kadın bunların olacağını da hesap etmek zorundaydı. Bu hikayede belki de öyle ya da böyle empati kurulamayan karakterler Fatma, Hatice, Sibel ve Bahar. Bunu da tekrar not düşmek istedim.
Ne dizüstü bilgisayarı, ne telefon… Cinayetle ilgili elde tek bir delil yok, şimdi devre’ler ne yapacaklar? Ömer geçmişe gittiği anda cevabın nerede olacağını buldu, kuyu! Malum Ömer ne zaman o çakmağı şıkırdatsa bir şey buluyor zaten. (Ömer ve Hüseyin’in çocukluğunu oynayan veletler keşke biraz benzeseymiş bu arada) Derinliği 2-2,5 metre olan kuyudan boyu-sınırı bilinmeyen önemde bir delil çıktı, silah. Bu içimizi burkan dakikalardan sonra Mert’in Nilüfer’e çıkışması ve resmen mavi ekran vermesine dikkat çekmek isterim. Ben hala yazının başında dediğim gibi kardeşlik duygusunun Mert-Metin ikilisinde de ağır basacağını düşünüyorum. Unutmadan söyliyim Metin ve Nilüfer’in adliyede bile sarışmasından sonra ben ikisini bir olarak kabul ettiğimi söylemek isterim.