Herkesin hakkıdır payına düşen mutluluğu istemek. Şu dünyada mutlu olmanın peşinden koşmuyoruz mu hepimiz? Ama yeri geliyor, olmuyor be Albayım. Sen ne yaparsan yap adım attıkça mutluluk da bir adım geriye kaçıyor. Nice iyi insanlar tanıyoruz, başına hep kötü şeyler gelen. Çüş artık diyoruz bu da mı oldu? Bu da oldu.. Dünyanın En Güzel Ayşegül’ü dünyanın en kötü kalpli kadını tarafından öldürüldü. Dünyanın En Aşık Adamı hayatının aşkını sonsuza kadar kaybetti şimdi bir akıl hastanesinde. Evlat acısını iki kere yaşayan Dünyanın En İyi Bahri Babası kızının ölümünden 10 ay sonra torunuyla bahçede oynarken kalbine yenik düşüp öldü. Dünyanın En Güzel Sinan’ı babasını akıl hastanesinde sürekli ziyaret ediyor. Dünyanın En Güzel Sıpa Gözlü Meltem’i Zülfo’sundan üçüz çocuk doğurdu ve adlarını Ayşegül, Sefer, Sema koydu. Dünyanın En İyi Yüreğine sahip Taşkafa, Ümran, İsa ve canım Albayım bir şekilde hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar. Dünyanın En Şanslı Songül’ü kocasının biricik eşi evin biricik hanımı oldu, Dünyanın En Yalnız Sadreddin’i babasının koltuğunu devraldı, artık işleri o yürütüyor.
BANA GELİNCE
Bu dizi başıma gelen en güzel şeydi. Tıpkı Ayşegül’ün başına gelen en güzel şeyin Poyraz olması gibi. Her bölümü iple çektim, içime çeke çeke her bölümü iliklerime kadar yaşadım. Bazen ağlamaktan kaçırdığım sahneler oldu, bunu da es geçeyim demedim. Bölüm bitti, ben yine izledim. Ellerimi uzattım Poyraz’ın yanağını okşadım kimi zaman, bazen de öptüm alnından. Ayşegül’ü çoğu zaman kıskandım. Yeşil gözlerine bakan aşk dolu gözleri, kalbini seven adamın kalbinin güzelliğini. Ama hep birbirlerine baksınlar istedim. Ayşegül ağladı Poyraz’a kızdım, Poyraz ağladı şu hayata isyan ettim. Şimdi ellerimi gözlerimi üzerlerinden çekmek zorunda bırakıldım. Yalnız kaldım. Hüzün doldum. Terk edildiğimi hissediyorum. Cenazem var diyorum, gülmüyorum mesela. Soruyorlar bana; Dünyanın En Aşık Ayşegülü öldü diyorum öylece bakıyorlar suratıma. Kim ne derse desin. Dizi başlarken kurumlar ve kişiler tamamen hayal ürünüdür gerçek kişi ve kurumlarla alakası yoktur yazsa da, üç yıldır evime giren insanlar bir yerden sonra hayal olmaktan çıkıyorlar. Arkadaşın oluyorlar. Yeri geliyor annen, yeri geliyor baban, abin, ablan.. Dünyada en umutsuz gördüğün düşüncelerini gözlerine bakmadan yok ediyorlar. Sen onları seviyorsun, belki dokunamıyorsun ama onlar sana sözleriyle dokunuyorlar. Hem de en hassas yerine; kalbine. Sonra kalpten gülüyorsun, kalbinden ağlıyorsun, kalbinden konuşuyorsun. Aşık oluyorsun. Aşkı öğreniyorsun. Ben şunu anladım ki her insan aşık olabilir ama mühim olan nerenle aşık olduğunmuş. Aşk bir süre sonra sevgiye dönüşüyor derler ya dönüşmemeli! Aşkı aşk gibi yaşamak lazımmış ve yalnızca aşk için çıldırmak lazımmış tüm hücrelerinle. Hayat sana bir kalp vermiş bir de aklını kullan dedikleri bir beyin. Arada kaldığında kimse sana ‘’Kalbini kullan’’ demez. Çünkü yaşam için akıl önemlidir, ve ünlü Poyrazcım Karayel’in dediği gibi ‘’Delirmek; yaşamaya verilen en güzel tepkidir.’’
Artık ‘Sevgili Bilge’ ile başlayan cümleler, ‘Allah belanı versin’ gibi beddualar, ‘Hepsi manyak bunların’ gibi tümevarımlar, Elleri Ellerime gibi nice şarkılar, Ayşegüller, Poyrazlar, hepsi içimde bir yerlerde kendine özenle yer edindi. Unutmak zor, hatırlamak için çabalamaya zaten gerek olmayacak. Attığım her adımda, baktığım her yerde, okuduğum kitapların cümlelerinde, sana yeniden kavuşmanın heyecanını yaşayacağım.
Kabul etmeliyim ki; Her bitiş bir başlangıç değildir, her bitiş bitiştir.
VE son olarak
01.03.2017 Tarihi yalnızca mutsuzları yazdı.