AYŞEGÜL
Canım Ayşegül. Dünyanın en güzel, en iyi, en aşık Ayşegül’ü. Kendinin de söylediği gibi o an ölünecek en saçma yerdeydin. Ama senin hep dönüm noktaların en saçma yerlerde olmadı mı zaten? Hayatının aşkıyla takside çocuk peşinde koşarken tanıştın, bebeğini her tarafı soğuk duvarlarla çevrili bir mahzende, aşık olduğun adam kollarından asılı bir şekilde sana bakarken kaybettin, Poyraz’ı mutlu olduğunuz bir düğünde vurulmuş gördün ve oracıkta ölümüne şahit oldun, kendini öldürmek isterkenalev alan arabandan seni kurtarıp sana aşık olan Çınar’la evlendin, Poyraz’ın yaşadığını kendi düğününde başkasının kollarında dans ederken gördün ve şimdi insanların arabalarına benzin alıp bir tuvalet molası verdiği yerde üçüncü bıçak darbesi atar damarına denk geldiği için sevdiğin adamın kollarında 19 dakika içinde bu hayata veda ettin.. Hayatında hiç aşık olmamış ama her görenin aşık olduğu, kendi ayakları üzerinde durmasını bilen, düşüncelerine ters gelen durumlarda babasına bile kafa tutan, kendi doğrularıyla yaşayan, kendini mesleğine ve kitaplara adamış Dünyanın En Güzel Ayşegül’ü. Günün birinde çok aşık olacağını, bütün felaketlerin başına geleceğini, Poyraz hayatına girdiği için aldığın her nefeste pişman olup verdiğin her nefeste de şükredeceğini, bu adamdan hamile kalacağını ama bebeğini bu adam için feda edeceğini, bu adamın doğurmadığın ama doğurmuş kadar sevdiğin çocuğuna annelik yapacağını, zamanı gelince bazı doğruları yıkabileceğini, en sevmediğin ‘’intikam’’ kelimesinin artık seni rahatlatacağını, vazgeçtiğin babanın soyadını günü geldiğinde ‘’Baba ben artık Ayşegül Umman’ım ’’ deyip babanın boynuna sarılarak sahipleneceğini, sevdiğin adamı görmediğin zaman ayarlarınla oynanmış gibi kendinde olmadığını ama o adamı bir gün sonsuza kadar kaybettiğini düşünüp 20 ay sonra delirmeyi başaramadığın için başka insanı sevip tutunmaya çalışmak adına evlilik yaptığını, tam da o gün Poyraz’ın en sert rüzgarıyla gözlerinin önünde oluşunu. Onun her bir zerresini özlediğini, bunu yüzüne açıkça söylemediğin zamanları, ve senin hayatta kalman için 2 yıl işkenceler görüp elinde kırmızı şalınla sana kavuşmak için inadından ölmediğini söyleyen Poyraz’ına kavuşma anınızın bir yürüyüş parkında olduğunu, boşanmak için çektiğin çileleri, seni çok sevdiğini söyleyen kocan Çınar’ın sizi Poyraz’la öpüşürken görmesi üzerine seni öldürme girişimlerini, en sonunda boşandığını ama boşandığın adamın annesinin üçüncü bıçak darbesiyle bir benzincide ‘ellerinde, boynunda, burnunda, saçlarında sevdiğin adamın kokusuyla’ bu dünyadan göç edeceğini söyleseler ‘’Siz benimle dalga geçiyorsunuz heralde’’ derdin. Keşke öyle olabilseydi. Mutluluktan çok, yaşadığın mutsuzluklara o naif ruhunla öyle direndin ki.. eski Ayşegül olsa direnmek yerine ilk bölümde olduğu gibi alırdı biletini, ülkeyi terk etmeye karar verirdi. Ama yaşadığın aşk seni öyle güçlü bir kadın yaptı ki, aşkla beraber tüm zorlukların içine daldın ve bazen kolun bacağın kırılsa da kalbin hep tek parça halinde kalmayı başardı. Poyraz’ın aşkı, şu dünyada başına gelebilecek en güzel şeydi. Bu aşkı her şeyiyle tattın. Şimdi annen, kızın, kardeşin ve 10 ay sonra yanına gelen babanla umarım mutlusundur.