Psikopatınızı Nasıl Alırdınız?
Oraya geleceğiz. Söz veriyorum.
Kuzeyin karları arasında, ortada hiçbir ısı kaynağı yokken sevinçten kızarmış yanaklarıyla uzun zamandır ilk kez evindeymiş gibi görünen Sansa’nın bir başka Stark’la, Theon’la vedalaşması, aile temasından uzaklaşmamamızı sağlıyor. Evet, Theon ismiyle bir Stark değil belki ama bir aileye dâhil olmak bir isimden çok daha fazlası. Affedilmek istememek, hatalarınla, ihanetinle ve dolayısıyla insanlığınla yüzleşmek önemli bir erdem, Theon başka biri olarak devam edecek artık yoluna.
Balon Greyjoy’u hatırladınız mı? Ben de hatırlamadım. Uzun zamandır uzaklarda olan kardeşi Euron tarafından, gerçekten de çok sağlam görünen bir köprünün üstünde öldürülüyor Demir Adalar’ın kralı, böylece savaştan kalan son kral da aramızdan ayrılıyor, Melisandre’nin sülükler aracılığıyla lanetlediği dört isim de ölmüş oluyor böylece. Game of Thrones’un kodlarında var bu; bir mekân yeniden tanıtılacaksa orada birini öldürmek en mantıklısı gibi geliyor herkese.
Hollywood tarihine geçen psikopatlar, genelde daha aklı başında ve öngörülemez olurlar. Game of Thrones’da ise Joffrey’den psikopatlık tacını devralan Ramsay’nin öngörülebilirliği bence büyük sıkıntı. Kardeş haberini aldığında Roose’u öldüreceğini, Roose’u öldürdükten sonra Walda ve küçük kardeşini köpeklerine yedireceğini herkes az çok tahmin etmiştir. Bu tahmin edilebilirlik psikopat karakter barındırmanın bir televizyon dizisi için en büyük avantajını, sürpriz elementini ortadan kaldırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben psikopatımı tahmin edilemez seviyorum; örneğin Nolan’ın Jokeri ben bütün şehri birbirine katacağım demek yerine Batman’i köpeklerime yedireyim dese sıkıcı bir tip olurdu bence. Neyse en azından her Amerikan dizisinin kontratına yazıldığını tahmin ettiğim Star Wars referansını da aradan çıkarmış olduk. Ramsay “I am Lord Bolton” dediğinde hangimizin aklına Darth Vader gelmedi ki. Burada önemli bir şeyi hatırlamakta fayda var: Game of Thrones asla babaların hikâyesi olmadı, hep babalarının hatalarını yaşamak zorunda olan çocuklarının hikâyesi oldu çoğunlukla da babalarının ölümünden sonra kendi ayaklarının üstünde durmak zorunda kalan çocukların. Roose’un ölümüne şaşırdım yalan değil ancak en azından hikâyenin geri kalanıyla uyum gösteren bir ölüm, tıpkı Balon’unki gibi.