Yanlış anlaşılmasın “Kitapta şöyle oluyordu da burada niye böyle olmuyor,” eleştirisi değil bu. İkisi birbirinden ayrılalı, ilişkilerini maslahatgüzarlık seviyesine düşüreli çok oluyor. Stannis’i ele alalım, kitaptaki Stannis, 7 Krallık’ın en başarılı komutanı, hızlı kararlarla, acele düşüncelerle işi olmayan Stannis; ölmüş bitmiş ordusuyla asla Winterfell’in eteklerine kadar gelmezdi örneğin. Halbuki burada hırslarına yenik düşen, o hırsları uğruna biricik kızını katledebilen çok daha kusurlu, dolayısıyla da televizyona çok daha uygun bir karakter.
Bu Stannis’e bir veda yazısı değil. Hollywood’un ve dolayısıyla Amerikan televizyonunun yazılı olmayan bir kuralı vardır: Öldüğünü ekranda görmediğiniz bir karakter, ölmemiştir. Nasıl oldu, ne oldu bilmiyorum ama Stannis’in ölmediğine de eminim. Elbette kızını yaktığında, karısı acısından kendi hayatını sonlandırdığında, Davos’u yanından gönderdiğinde ya da Melisandre kaçıp gittiğinde sembolik olarak çoktan ölmüş olduğu sonucuna varabiliriz, ama hayır; Stannis yaşıyor, yaptıklarına yaşamak denirse.