Koray ve Ömer sahnelerini de aşırı özlemişim. Koray'ın Ömer'i darlayıp durmasını, Ömer'in bıkkın bir vaziyetteki cevaplarını. Yine de önce hafif hafif doz vermekte fayda var yoksa adamın daha ayağının tozu silinmeden tekrar kaçacak Roma'ya. Zaten o evi de kapatmadı hani ne işse. Barışınca Defo'yu götürüyormuş oraya burada seni düşündüm falan diyormuş, e haliyle o açık kalan (!) duş musluğunu da bir ara açıklarsın Ömer'cim canım.
Şükrü Abi’me de hiç kıyamam, resmen polisi arayıp kendini ihbar ediyor "Ben de biliyordum," diyerek. Alttan alttan da veriyor odunu, "Siz biraz şeysiniz ya… dik." İki bölümdür en çok şaşırdığım ise Ömer'in Defne'ye karşı bütün buz dağını eritmiş olması, karakterini bu denli değiştirmiş olması "Anlatamadıysa," diyor "bende de suç var," diyor, tövbe tövbe. Yengesine söyledikleri daha da anlamlı keşke gitmeden anlayabilseydi dediğim şeyler tam olarak "Meğer nasıl zorluyormuşsunuz kızı, nasıl bir cenderedeymiş." İtalya'nın suyundan mıdır, ekmeğinden mi bilmem ama Ömer artık affetme sanatını öğrenmiş; sıra kendini affettirme sanatında ama kolay olacağa pek benzemiyor.
"Evrenin çok çarpık bir espiri anlayışı var" ki Defne ve Ömer'i yine yeni yeniden asansör kapılarında karşılaştırıyor. Defne'nin kaçışıyla Mr.İplikçi de "Anlaşılan daha çok koşucaz peşinden,kaç bakalım" bakışını atıp asansöre biniyor ama kafasında sorular var ve ilk fırsatta Defne 'nin yanında alıyor soluğu. Tasarımı neden bıraktığını, keyfinin yerinde olup olmadığını soruyor; tabii aradaki mesafe 1-2 santim kadar. Mühendislik hesaplarıma göre bir Ömer İplikçi'ye bu kadar yaklaşmak beyinde algı bozukluğu, sağlıklı düşünme gibi yetilerde problemlere yol açabilir, benden uyarması. Haliyle Defne'yi isteyen bir Ömer var ama işte Defne’yi isteyen sadece bir Ömer yok, onu n’apcaz? Mahalleye gitcekmiş de belki hala sinirlilerdir diye gitmemiş... Bence mahalle henüz buna hazır değil Ömer'cim fakat İso'yla karşılaşmanızı iple çekiyorum. Her gün merak ettiğini söyleyen, hatta ne yiyip ne içtiğini bile merak eden Ömer tüm kalbimle inansam da sana, kötü bir his de yavaştan eşyalarını böğrümün bir katına taşımaya başladı; belli ki kalıcı. İşte bu yüzden Defne'nin halini İso'dan dinlesin istiyorum. Yüzüne pat pat çarpılsın istiyorum. Şunu da söyleyeyim, bakmayın benim Ömer'i şamar oğlanına çevirdiğime aslında o benim en sevdiğim parçam. Hani kasap sevdiği eti yerden yere vururmuş ya o mesele işte. Bu bölümü içtenlikle izleyen herkes Ömer'in ve Defne'nin ne kadar güçlü bağlarla birbirlerine bağlı olduğunu farketmiştir; Defne'nin içindeki o sönmeyen aşkı, Ömer'in hala öylesine naif seven bir adam olduğunu…
Neriman kendisinden asla eksilmiyor. Daha önce defalarca kez darıldım ona sonra bir şekilde aldı gönlümü ama aynı tas aynı hamam; hiç akıllanmıyor, hiç durulmuyor, hiç bitmiyor. Keşke inanabilsem ona ama aynı Ömer'in bakışlarından var gözlerimde.Hala bir servetin peşinde savrulup duruyor. Fakat itiraf etmeliyim ki Levent Ülgen'i ekranda görmeyi çok özlemişim. Hani kapıdan girdi ya, benim bile gidip sarılasım geldi, o derece ilaç gibi oldu gelişi.