Deryağğğğ!!! Ahahaha. Ayak üstü Defne'ye etmediği hakaret kalmadı. Ben Defne olsam, müstakbel İplikçi soyadımı hatırlatırdım. Şirkette Ömer dışında, seviyeyi koruyan kimse yok. Her sektörden talibin var Defne muamelesi pek hoş olmadı sanki. Ekseriyetle salon beyfendisi çizgisinden kaymayan Sinyor İplikçi'nin de Derya'ya kes demek yerine cut demesi kalp ben. Hahahaha. Çiçek sever misiniz, çikolata sever misiniz, kıskanç mısınız, Derya beni inanılmaz güldürüyor. Yalnız Defne çikolata ikram etmedi diye kasıtlı bir şekilde, çiçekleri Ömer'in gözüne sokmasaydı iyiydi. Gizli bir şekilde bırakırken Ömer'e yakalansalardı daha çok gülerdim o sahnede. Bu şekilde Derya inanılmaz itici oldu gözümde.
Ömer İplikçi, ofiste fingirdeşirken asistanına yakalanan patron oldu, ciddi kalamıyorum. Koskoca Ömer'im İplikçi'm, buz şelalem, kas kütlem, şirket içi ilişkilere karşı olmak suretiyle ofiste fingirdiyor hem de yakalanıyor, hahahahah. Defne nasıl dönüp de, "Ömer, utandırdık galiba kızı," demez, şiddetle kınıyorum. Fiko Hanım'lar toplantı yapmak istiyorlarmış. Ömer İplikçi'm de Defne'sinden izin koparıyor, ne ara bu seviyeye geldik bilmiyorum ama ben çok eğleniyorum. Tabii Ömer zeki adam, eşşeğini baştan sağlam kazığa bağlıyor, zira sonra canı falan çıkabiliyor, sakat mevzular bunlar.
Bir saniye azıcık Fiko'ya random gülcem; "mslmsspşssğşwşdldmsşslö" New York'un gülü, Passionis'le ortak mağaza açmak istiyormuş. Zinhar izin vermem! Bakın gönül ilişkisi mevzularınız sizin olsun, New York'un gülünün kezbanlıkta yeni leveliyle falan da ilgilenmiyorum. Ne demek biriyle ortak mağaza açmak? Biz o mağazayı açabilmek için kaç bölüm sıkıntı çektik kardeş senin haberin var mı? Kaçıncı kez batıyorduk saydın mı? O mağaza bize, Tranba'nın iki ayrı çekinden hatıra her şeyden önce, sadece bizim olcak, yıl dönümleriyle kutlicaz. Hem sen fakirsin, sermaye olarak anka mı vericeksin, onu bir kere yerler. Hanımefendinin 200bin TL'si bile yok, ortak olacakmış, ahahahahah. Buna bizim buralarda, "Ayranı yok içmeye.." derler tatlım, uyandırayım. Yaptığın defiledeki zevkini de gördük ayrıca, bence o elbiseleri hiç seri üretime geçirme, bir adet olarak arada kaynasın da Gallo soyadın zarar görmesin.
Gelmiş benim topraklarıma Passionis'e, benim şirketimde, imparatoriçeme hava basıyor. "Defne'nin Passionis'te bu kadar etkisi olduğunu bilmiyordum." Tatlım sen ne biliyorsun ki zaten, bilmeden bastığın yerleri toprak diye geçmesen, biraz bakabilsen neler bilicen de, neyse. Ömer'im İplikçi'm durur mu hiç, yapıştırıyor cevabını, "Benim üzerimde sonsuz etkisi var," diye. Bakın ben bu cümlenin ne anlama geldiğini yazarsam, "Ömer ile Defne'sinin Destanı" diye, dilden dile dolaşır. Yıllar sonra, torunlarınızın torunlarına miras kalır, o derece. Ama işte, gel gör ki New York'un gülü, dil bilmediğinden, beden dilinden anlamadığından, Ömer'in o cümlesinden de çıkarım yapamıyor. Başlıyor Defne'ye hava basmaya ama havasının ne kadar boş olduğunun farkında değil. Fikret'in dediği doğru aslında, dürüstlük en önemli şey bu hayatta. Ama Defne'nin Fikret'e verdiği cevap daha doğru, ellerimizi kirlettikten sonra, sabaha kadar dürüstlük anlatmak faydasız. Dürüst olmak için oyunun kuralını bozmak etik değil, Fikret'in Defne'ye verdiği bir söz var sonuçta. Yani ellerini yıkasan, Ömer'e dürüst olmaya kalksan bile nafile bu saatten sonra, geçti Bor'un pazarı.. Ama Fikret'in Defne'ye cevabı da doğru, korkuyor ve risk alamıyor Defne. Ömer'le şu anki durumlarını korumak için, ileri bir adım atıp dürüst olmaktan korkuyor. Şu an Ömer'le mutlu ama uzun vadede, kaybetmesine yol açabilir bu durum. Defne'nin verdiği cevap da doğru Fikret'e, kendini daha güvende hissediyor bu şekilde. Fikret'in cevabı da doğru ama, temel sağlam olmadığı için ürkek davranır insan. Zaten Defne'nin sorunu da bu, o temelin ne kadar sağlam olduğunu görememesi. Ben doğruların içinde kaybolup, ekseriyetle tarafsız bakıp, elbette ki Defne'nin tarafını tutarken, Defne'den gol geliyor, korkacak bir şey yok, temel sağlam sonuçta diyor Defne. Yalnız bu cümleler karşısında şekilden şekle girip, Fiko ve Defne'ye tanımlanamayan cisim bakışı atan Ömer, beni benden aldı. Nasıl sorgulamaz o cümleleri, nasıl araya girip "Fikret pardon anlamadım neyin temeli sağlam değil?" demez? Ya Ömer her şeyi boşvermiş ya da ciddi anlamda sağır olmuş kulakları, ben çok üzülüyorum..
Her ne kadar Fikret'le ortaklığı Defne'nin kabul etmesi, Serdar'ın tabiriyle "yılanla çuvala girmek" gibi gözükse de, Defne'nin kendine güvenmeyi seçmesi hoşuma gitti benim. İso'ya bu noktada fazlasıyla katılıyorum. Fırtınaya kafa tutmak lazım aşkta, bu da bir çeşit sınanmak aslında. Hani özgür bırakmak gibi sevdiğini, kuşku duymadan, gözü kapalı sevdiğinin sana olan sadakatine inanmak. Fikret'in ağzından ne çıkarsa çıksın, Ömer'in Defne'ye duyduğu aşka inanması lazım Defne'nin. Fikret'in de bir an önce çekip gitmesi gereken bir New York var zaten.