Beylerin Hangover gecesi kadar olmadı hanımlarınki. Parmaklıklar ardında bitti beyler gibi ama, beyler kadar büyütmemişlerdi, orada bir anlaşalım. Neyy mahalleyi mi yakıyorlardı? Yok yaaa, siz yanlış görmüşsünüz Ayşegül’ün içindeki yangındı o. İnsan içindeki yangından nezarette uyanır mı canım? Hiiiiiç! Olmadı di mi?
Kurtaramadım. Neyse Despina’ya doğru bi döneyim ben yüzümü bari. Rose’yle sarhoş olabilen mucizevi insan bir ben değilmişim ya, yalnız değilmişim yani. İnsanlık için küçük ama benim için büyük bir kısım bu, lütfen ama! Arada fark var tabii, ben sarhoşsam yediğim naneler, Dünya’yı bir üj-bej tur dönüyor. Zira korktuklarımın listesi de. Kadının tek derdi “Aiiyy Bahri Bey öğrenmese bari!” Ben değil yanımdakini, “Tamam abartma,” diye yerine oturtmak, “Kalk konuş kız, en büyük başkan, bizim başkan!” sloganlarıyla gazlıyorum daha çok. İşte böyle minik, küçük farklar var. Evet ‘küçük’ allah allah!
Deyimler sözlüğüne döndü iyice yazı ama bir de buraya bırakıyorum naçizane: Yalancının mumu yatsıya kadar işte anam babam. Bahri Baba bastı Behçet’in evini tek başına, arkadan bir Sefer desteğiyle, Behçet öttü ve ona ayrılan sürenin sonuna gelindi. Baba çok da zor olmayan parçaları birleştirdi, öğrendi İsmail Karayel’in aslında Adil Topal olduğunu. Ayşegül’le Poyraz da hınk diye kaldı. Baba n’apacak, nasıl bir yol izleyecek bilemem ama izleyeceği her yol Poyraz’ı da Ayşegül’ü de zora sokacak. Bakınız: 36. Bölüm fragmanı. Ayşegül’e tokat atan Bahri Baba. Bir Zülfikar sözü der ki: “Acaba yine ne tür bir belanın içindeyiz?” Göreceğiz.
Bir dip not daha: Hiç mi yok bu dizinin kötü yanı, yanlışı, olumsuzu habire övüp duruyosun! Bence, bana göre, var efendim, her hafta sil baştan film çekermiş gibi sayfalarca senaryo çıkarmakla, her hafta yılmadan 150 dakikalarca oynamakla ne kadar olumsuzluk olabilirse o kadar var. Ancak bütün bu koşullara rağmen bu kadar güzelliği olan bir işin, minnak olumsuzluklarını da benim göresim gelmiyor. Dolayısıyla yazmıyorum. Hep övgü, hep övgü diyenlere selam olsun.
Ve bir Poyraz sözü der ki: “Aşk olsun hanımefendi, yeter ki aşk olsun.” Güzel günler.