Niye karıştı ortalık? Poyraz Sadrettin’i niye vurdu? Bahri neden inanmadı, oğul diye bağrına bastıklarına? Ya Ayşegül, o niye bazı soruları sormak zorunda hissetti kendini? Yalanlar işte, hep yalanlar Albayım! Sizi o küresel havalar ya da güzel havalar mahvetmedi, sizi o yalanlar mahvetti! Yoo yoo, hep saklamakların suçu başınıza gelenler! Kim varsa inanmayan, inanamayışların suçu! Yandı di mi motor? Asfalyalar patladı filan böyle, çat çut? (Farkındalık ne güzel şey!) Niye seviyorum, niye seviyoruz bu diziyi böylesine? Kimle konuşsam, kime denk gelsem, çok fazla bir dizi o diyor, niye? Çünkü ciğerleri deşerken öyle yerlerden denk getiriyor ki hedefini, hoop dur nabıyon yeaaa, diyemeden kesiveriyor soluğunu. Çünkü bir cümle üzerine otursan düşünsen en az 40 sene, o kadar diyorum. Çünkü, bölüm sonunda tivileri stand-by konumuna alırken, kafanda hep bir deli sorular bırakıyor böyle yukardaki gibi, böyle bir hatların karışıyor o bölüm sonu müziğinde istesen de istemesen de. Alın size bu diziyi sevmek için, nesilden nesile aktarmak için, bir sebepler furyası daha! Hadi yeter mi bu kadar arabesk, bakalım mı neler olmuş 35. bölümde?
Bayağı büyük bir çoğunluk Sadrettin’in vurulması üzerindeydi. Bir kez daha Zülfikar, hep Zülfikar, inadına Zülfikar işte! Taşkafa’ya kalsa götürecekti hastaneye. Tamam sonu farklı olmamış, Adil ve müdür işbirliğiyle, hastane yolları taştan olmuş olabilir. Ama dikkat çektiğim nokta şu ki, onca karışıklığın, paniğin içinde kafa çalıştıran bir Zülfikar işte. Yani ı-ıh sonu farklı bitmese de Zülfikar’ın yeri, herkesten, şöyle bir ayrı bende. Kızıyor muyum peki Sadrettin’e? Kızıyorum ama en fazla Poyraz’la Ayşegül’ün mutlu planları kadar, üç saniye. Yolu yordamı yanlış olsa da, kalbi doğru çünkü Sadrettin’in. Bir kendini sevdirmeye çalışmaktan yorulmuş da, burada. Baba sevmiş, Baba’nın kalbi herkese kadar yetmiş ama Sadrettin hep daha fazlasını istemiş, daha özelini. Bunun için çalışmış, bunun için çalışıyor. Gidişat yanlış, sonuç yarım. Buçuklarla kurtardın Sadrettin! Buçuklardan tam yapacağın günleri görmek ümidiyle.
Acıdım mı ben Songül’e? Ohaaa! Gözüm mü doldu benim, Sadrettin’in “Evin yolunu bulamıcak kadar iç hatta,” deyip nefrette bir çağ açtığı sahnede. Yok yaaaa, soğandandır o soğandan! Kesin soğandanmış, çünkü Despina’ya matmazel dediği an kaçtı geriye bütün yaşlar. Ya hapishane çıkışında Baba’ya umarsızca yaptığı açıklamalar. Soru: Songül’ü 7/24 sarhoş bıraksak, domatına, biberine, çayına, suyuna dayasak içkileri? Çok tatlı oldu sarhoş Songül, bence bırakmalıyız, bırakmalı, bırak, bı... Yalnız bir yerde haklı kadın. Şunu şuraya yazacağım aklımın ucundan geçmezdi ama Songül haklı. Onca şey oldu, herkes ordaydı, Sefer’inden Taşkafa’sına, Sema’sına. Songül’e haber vermemek nedir ya? Hakikaten iyice dış kapının sarı mandalı yaptınız kadını, şimdi yiğidi öldür hakkını yeme!