Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Çok yorgunum...Beni bekleme Kaptan…
Sezon: 2 Bölüm: 64

Neden dizi izliyoruz? Daha spesifik sorayım. Neden romantik komedi izliyoruz? Ülkenin durumu malum… İnsanların kendi hayatlarında da mutlaka yaşadıkları sıkıntılar, sorunlar vardır. Dolayısıyla, bizi bu ağır gündemden, hayatımızdaki sıkıntılardan bir nebze uzaklaştıracak, nefes aldıracak bir şeyler arıyoruz. Daha önce de yazmıştım; Kiralık Aşk bu konuda çöldeki vaha gibi(ydi). Sadece bana değil hepimize çok iyi geldi. Hepimize kendimizi çok iyi hissettirdi. Bu kadar naif bir dizinin hayatımızda olması bizim için bir şansken biz ne yapıyoruz peki? Birbirimizi yiyoruz! İzleyiciler arasında bitmek bilmeyen bir kavga dövüş hâkim. Hakaretler, tehditler, spekülasyonlar havada uçuşuyor. “İyilerin her zaman kazanacağını anlatan, mucizelere inanmamızı sağlayan dizimiz hiç hak etmediği platformlarda, hak etmediği basitlikte tartışılıyor.

Hâlbuki çok bildik, neredeyse klişe denebilecek bir hikâyesi var Kiralık Aşk’ın. Zengin oğlan, fakir kız… Peki, neydi bizi bu kadar ona bağlayan şey? Karakterler ve onlara hayat veren oyuncular… Oyuncuların birbirini tutan kimyası… Yapımcının dizinin naif olması için gösterdiği ekstra çaba… Kamera arkasındaki onlarca insan… Ve tabii ki Meriç Acemi…

Meriç Acemi’ye hayrandım ben. Geçen sezon yazdıklarını çözmek, “aslında ne anlatmak istiyor”u bulabilmek için saatlerimi harcadım. Hatta birkaç arkadaşım senin hikâyeyi çözmek için harcadığın bu çabayı Meriç Acemi yazmak için harcamamıştır diye dalga geçti benimle. Zaman zaman kafama takılan, bana ters gelen şeyler de oldu. Bütün bunları yazdığım da oldu, ama çoğunlukla kendisine hayran olduğum doğrudur. Gallo diziye girdiğinde bile herkes tepki gösterirken ben hep vardır bir nedeni diye düşünüp, altında yatan nedenleri bulmaya çalıştım. Buna gerçekten inandım. Bununla ilgili bir sürü yazı yazdım. Bu yüzden tepki bile aldım. Dedim ki hep “bir bildiği vardır”. Konuyu öyle bir bağlar ki biz de ağzımız açık izler “vay be” deriz. Vay be diyemedik sevgili seyirci ☹ Melek gibi bir karakterle dizimize giren Fikret Gallo, şeytana dönüştü. Diziden ayrılırken de yarı melek gibi bir şeydi. Adını siz koyun!

Hakkını yemeyelim harika bölümler de izledik. Harika diyaloglar da… “Defne artık benim içim” i yazan da o… "Aşk birbirinin karanlık taraflarına hiç korkmadan bakabilmek; saklanmadan, hiç korkmadan... Eğer yanında gerçek olamazsam ben ne işe yarayacağım? Farkında değil misin? Her geçen gün derinleşiyoruz biz" i yazan da… Ve kalbimize yer etmiş daha pek çok şeyi de…

Ben bir profesyonel değilim. Yani amacım ahkâm kesmek değil. Şimdiye kadar ne hissettiysem onu yazdım. Yazdığım her şey kendi fikirlerimi yansıttı. Bundan sonra da aynı şeyi yapacağım.

Mesela 63. bölüm o kadar şahaneydi ki üzerine herhangi bir yorum yapmayı dahi doğru bulmadım. Göze çarpan tuhaflıklar yok muydu? Elbette vardı, ama dediğim gibi şahane olan şeyler o kadar fazlaydı ki bölümü hiçbir şey gölgelesin istemedim.

63. bölüm öyle bir yerde bitti ki ister istemez yükseliyor ve 64’ten daha çok şey bekliyorsunuz. Beklentiniz gerçekleşmediğinde ise hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor. Bir de bazı şeyler biriktiyse hayal kırıklığı daha da büyük oluyor.

Shonda Rhimes* MIPCOM 2016’daki konuşmasında Ben bir hikâye anlatıcısıyım. Hikâyemi anlatırken tüm karakterlerim benim için önemli olmalı. Eğer onları önemsemiyorsanız, o zaman hikâyelerini de anlatmamalısınız,” demişti.

Ben artık senaristin Ömer karakterinden başka hiçbir karakteri önemsediğini düşünmüyorum. Biz Defne ve Ömer’in hikâyesini izlemeliyken; aslında Ömer’in hikâyesini izliyoruz. Yani Ömer ve diğerleri…

Ömer ne yaparsa doğrudur. Ömer çok güzel sever. Ömer çok güzel bakar. Ömer her zaman çok başarılıdır. Ömer her kötü durumdan mutlaka bir şekilde kurtulur. Mükemmel erkek Ömer İplikçi… Hepimiz ona hayran, ama galiba en çok onu yazan ona hayran.

Şimdi Ömer’in herkesten sakladığı bir sırrı var. Kimseye söyleyemiyor, uyuyamıyor, yemiyor, içmiyor. Eridi çocuğum… Bize geçen hikâye o kadar sert ki Ömer en yakınlarına bile söyleyemeyecek ne yapmış ya da ne yaşamış olabilir ki diye düşünmeden edemiyor insan. Önümüzdeki bölümlerde bunun cevabını almış olacağız, ama sevgili senaristimiz bunu da ulvi bir nedene bağlayacaktır bence. Ne de olsa o mükemmel Ömer İplikçi!

 

*Grey's Anatomy, Scandal, How to Get Away with Murder dizilerinin yaratıcısı.

1 2 3
Seyda Yalvaç
14/12/2016 10:56
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR