Kübra, Yiğit takıntısını aşamamıştı evet ama gördük ki Sibel takıntısını da aşamamış. Onca olaydan sonra dahi hala Sibel’e “Sen olmasaydın biz bir aile olacaktık,” diyebiliyor. Kübra, Yiğit’e Emir ile yaşananları deve yaparak anlatmasaydı Sibel ve Yiğit evlenmiş olacaklardı ama Sibel olmasa dahi Yiğit ve Kübra bir aile olamayacaklardı. Kübra’nın önce Yiğit ile hiçbir zaman normal bir ilişkilerinin olmadığını ve olmayacağını kabul etmesi lazım. Sibel’in de artık “arkadaşlıktan, dostluktan” bahsetme devri geçti. Ne arkadaşlığı Allah aşkına? Arkadaşlık falan kalmadı ortada, olan şey Sibel’in duygu köleliğinden başka bir şey değildi. Sibel “Lütfen beni düşman bilme, biz arkadaşız, arkadaşlığımız hatırına,” derken karşısında “Kendini galip sanıyorsun değil mi?” diyen bir kadın var. Kübra, her daim bunu bir savaş olarak görürken Sibel daha ne kadar arkadaşlıktan bahsedebilir? Kübra sadece geçici bir ateşkes imzalamıştı ve kendi yarattığı bu savaşın galibini de kendisi olarak görüyordu. Sibel, bu zorunlu evlilikten dolayı dahi kendisini suçlu hissederken Kübra, Sibel’in hayatına mal olduğu için bir kez olsun kendisini suçlu hissetti mi? Sibel, nikah masasında dahi Kübra için ağlamaklı olurken Kübra, güle oynaya Yiğit’le gitme hayali kurarken bir an olsun Sibel’i düşündü mü? Arkadaşlık sadece Sibel’in dilinde ve kalbinde, Kübra’nın işine ne zaman gelirse o zaman “arkadaş”lar…