Rana da, bütün bir bölüm bir gerdi bir gerdi beni. Bir ara altında bisikleti, “I want to play a game” diye çıkacak sandım bir kapı arkasından. Ama iki karpuzun bir koltukta oturması imkansız. Bizim diziye de bir bedelci yeter. Rana, bir adama beş adam dalmak konulu videoyu izlerken havası çok çabuk söndü diyordum ki, Zafer’i bir gaza getirdi, fiyuuuuvvv uçtu oralar. Biz de, evet babalık anlat bakalım pisliğini diye beklerken, babalık Mertoğlu hanesine asla yapılmayacak bir şey yaptı, ikili oynadı. Ona tamam dedi, buna tamam dedi, aldı Peri’yi gitti. Gerçi Haluk’un da parmağı olduğunu düşünmüyor değilim. Haydi hayırlısı. Zafer bunca yıl sonra niye döndü, nasıl döndü, Haluk onu gönderirken neden gönderdi, neyi halletti, bütün deli sorular böyle şıp diye yanıtlanıyor ya öyle olunca daha bir seviyorum bu diziyi. Tabii kilitler arkasındaki sırları öğrenmek istiyorsan, başına gelecek her şeye hazırlanmalısın demektir. Ar yu rediiiy?
Bir hafta biri yüzünden karakola düşen gençlik, bu hafta öteki yüzünden hastaneye düştü. Ne kadar da atraksiyonlu bir hayat diye düşünüyordu Buse. Bunların anaları babaları, ‘Bu hafta hiçbir yere gidemezsin, harçlık da yok sana, çık odana!’ diye ebeveynlerin bir numaralı cezasını da hiç bilmiyor galiba diyordu. Olsundu. Diziydi bu olurdu. Haftaya hangi kurum veya kuruluştayız acaba diye düşünmeden edemiyordu Buse aynı zamanda. Hayırlısıydı.
Kendine gel Savaş. Anlıyorum beybiliboyum gerçekten, büyük bir yıkım yaşadın filan ama içinden çıkan astığım astık kestiğim kestik, koyu renk takım elbiseli hödük, yaşadığın yıkımın bir ifade biçimi değil, olmamalı. Kıskanır seven, kıskanılmak ister sevilen tamam, ama çiçekleri çöpe atıp, telefonu çekiştire çekiştire “Uzak dur Nazlı’dan!” demekle kalsaydın tamamdı. Adamı dövmek nedir, Melisa’nın kollarına az kalsın bırakmak kendini nedir? Tekrar soruyorum: Melisa’yı hangi ara bu kadar affettin? Ayıp sana. Ayıplar sana.