Ne demek fragmanda heyecanlandıran tek yer, hayalmiş? Ne demek Haluk Güneş’e söylememiş, söylediğini hayal etmiş? “Aa valla söyleyecek galiba, yeminle söyledi, şaka yapıyorsun Güneş kendini mi intihar etti?” diye başlayan yükselmem sahnenin beyazlaşmasıyla, puff uçtu gitti. En son ben Güneş’i şöyle bir iki tokatlıyayım istiyordum, azıcık dünyevi varlıklar gibi düşünebilsin diye, valla gerisini hatırlamıyorum. Abla ne demek hiçbir şeyi bilmemeyi tercih etmek? Hangi Türk kadını, hatta direk hangi kadın, ilişkinin hangi evresinde yapar bunu allaasen? Paralel evrende bile yok senin o dediğin. Benden bir şey gizlenecek, ağır gelebileceğini hissettiğim bir şey, öğrenmek için çaba sarf etmemeyi anlarım ama adam gelmişken, anlatma çizgisine bir gıdım daha yakınken, anlatma demek?!? Ay allah aşkına Pollyanna’cılığın kitabını yazmış biri olarak, ben bile bu kadar değilim yani. Bu kadar olunmamalı zaten yani. Masumluk ve saflık arasında çok ince bir çizgi var ve Güneş kesinlikle masum görünmüyor gözüme. Bu kadarı ı-ıh dizilerde bile olmamalı zannımca. Hele ki Güneşin Kızları gibi her yanından büyük sırlar fışkıran, entrikalar çıkan bir dizide, asla ve kat’a. Bak domatese benzedim sinirimden, saçımı başımı yolucam şimdi. Neyse.
Valla dizinin en sevdiğim yanı giderek Emre ve Tuğçe olmaya başladı. Saçmalamak sınırını aşmadan, güzel güzel anlaşan bir çiftimiz onlar çünkü elimizde. Bütün erkekler biraz Emre, bütün kadınlar biraz Tuğçe çünkü yeryüzünde. Yalnız ben şey bekledim ve açıkçası deli gibi istedim: Emre yılbaşında Tuğçe’ye güzel bir sürpriz yapsaydı keşke, tut elimi bırakma deseydi, bir takım romensler yaşansaydı filan. Bölümlerce Emre’den bir adım görebilmek uğruna yanıp tutuşan Tuğçe, bir rahat nefes alsaydı mesela, aldatıldığını düşünüp kafe basmaya giden Emre haykırsaydı, çok seviyorum diye. Neyse ben kafamda yazdım onlara mutluluk, siz yazmayın zalım Dargı-Boğatur’lar.
Bu ayrı ayrı bayağı akıllı olup bir araya geldiklerinde tam bir saflık örneği çıkaran kızlarımız, Tuğçe ve Selin. Siz plan yapmayın anam, yapamıyorsunuz çünkü. Kafa kafaya verip yapmaya kalkıştığınız ne varsa, daha olayın başında patlıyor. Siz sevin birbirinizi böyle, kankalık kurallarına sahip çıkın, yan yana olun o da yeter bize. Güneş tabii ki yemedi Emre ve Selin’i. Sahte sevgili diye tuttukları çocuk kaçmasaydı, onu da yemeyecekti, eminim. AlSel’i anlamış olmasına rağmen bu kadar sessiz kalışı bir umut ışığı verdi bana. Belki o kadar büyük bir tepki vermez diye. Ama Güneş bu sonuçta, anlamsızlık heykeli dikilecek olsa, Güneş’in sureti yansırdı heykelin baş tarafına. Kestiremiyorum tam o yüzden. Bir hayırlısı, nasip, kısmet iç çekişleri buraya.