Yasemin'in bir dili var ki yılan görse şapka çıkartır, usulca deliğine geri döner. Hani o odada birinin daha aynı şekilde paramparça olmuştu yüreği fakat Sinan gitmiyor. (Şimdi Sinan gitmedi diye daha mı çok sevdi derseniz bence hayır. İso o kadar çok uğraşmıştı Yasemin'i değiştirmek törpülemek için ve emek vermişti ki o konuşma kopma noktası oldu. Sevgiyi tartamayız kabul ama kıyaslamayalım da bence.) "Öfkeyi paylaşmak" pek sevimli gelmese de katlanmak demek ki sevgili için. "Aşk birbirinin karanlık taraflarına hiç korkmadan bakabilmektir. Eğer yanımda gerçek olamayacaksan ben ne işe yarayacağım?" Şimdi tam olarak ne diyeyim ben, Ömer İplikçi ne güzel seviyor derken bir de Sinan çıktı başımıza.
Dostluk belki de kabullenmektir. Cesurca özür dileyebilmek, kırılmamaktır. Dostluk, nazını çekmektir. "Çıldıracaksın, sinirleneceksin yanında olacağım ben.. öyle bir rüzgar esti diye kırılıp döküleceksek.." Diyebilmek, o hazırladığın af konuşmalarını cebine saklamak, döve döve sevmektir ve hangi tanımı yaparsanız yapın dostluk için rahatlıkla İso ve Defne'yi örnek verebilirsiniz. "İnsanın alacası içinde," diyor İso ve en umduğum şeyi istiyor Defne'den; mavi saçlı kızın Fikret olduğunu onun söylemesini bu büyük sorun oluşturacaktı yoksa. Gel gelelim Defo'muz söylemesiyle birlikte onlarca vesvese niteliğinde düşünceyle de arkadaş oluveriyor. Halbuki bu adam seni bırakır mı be Defo, el insaf. Defne'den duyduklarıyla birlikte Ömer şok! Açıkçası hiç endişelenmiyorum o sıra hatta büyük bir yük kalkıyor üzerimden, oh be sonunda şu simurg olayından kurtulduk diyorum. Nasıl güvenmeyiz ki bu adama anlamıyorum. Tabii o tepeye gitmeleri beni rahatsız etmiyor da değil ama bununla atlatalım yeter, dahası gelmesin. Mesela Ömer-Fikret dertleşmeleri falan kaldıramaz benim ponçik yüreğim haberiniz ola. Hastaymış da neymiş hayatı değişmiş, iyileşmiş masallar masallaar... Bir vefa, minnet Ömer'inki hepimiz biliyoruz ama güvensizliğim geldiğinden beri yermelere doyamadığım Fikret'e yanıltmıyor da zaten beni. Evleneceğini, sözlü olduğunu bildiği hatta Defne'yi yakından tanıdığı halde "Peki şimdi ne olacak? Ne olacağız biz?" diye sormaya çekinmiyor. Burdan direkt nikah dairesine gidiyorsunuz canım haberin yok mu? "Fikret biz arkadaşız," sözünü duyunca afallamasına kaç puan? Gerçekten o beyninin içinde ne yaşadığını, ne kurguladığını çok merak ediyorum. Galiba bisiklete binerken rüzgar çarptı seni, git bir dinlen kafan yerinde değil. Ya da ne içtiysen bize de söyle, bilelim yani.
Bunlar olurken Defne'nin onca hevesle gelip Ömer'e yemek hazırlalamasını görünce içimden bu hazırlığı, bu akşamı bir şey mahveder demiştim ki yine yanılmadım. Ömer'in "Söyle canım söyle canımın içi," deyişiyle bile herşeyi unuturdum ben ama Defne hiç etkilenmiyor. "Önce onu görseydin, aşık olur muydun? Birbirinizi sever miydiniz?" O kadar manasız buluyorum ki Defne'nin bu sorularını ama bir yandan haklı. Belli etmese de Defne'nin kafasında hala Neriman'ın "Ömer gerçek Defne'yi tanımıyor, benim yarattığım Defne'ye aşık," sözleri yankılanıyor ve bu da Defne'ye büyük bir özgüven eksikliği getiriyor maalesef. "Ben olmasam Ömer mutlu olur muydu?" diye acayip ve gereksiz bir sorgulamaya girişiyor haliyle, bu yol yıpratıyor onu çünkü karşısındaki adam doğruluk abidesi ve kırmamak uğruna da olsa yalan söylemeyip "Evet," diyor. Ama resmen yıkıldı adam, yaşama sevinci gitti giden Defne'ler kapıyı tam açacakken kapatıp ona bir şey söyleyen Ömer'ler sizi de taa ilk bölüme ışınlamadı mı? Tabii hep iyi şeyler olacak değil, o zaman dinleyen Defne bu kez dinlemeden çekip gidiyor. Ne kızabiliyorum Defne'ye ne de tam olarak haklı görebiliyorum..
"Tadım kaçtı." Kaçar tabii, tat mı kaldı? "Niye yalan atıyorum. Ayıp yani," diyor. Hayır ne var bir kere de minnoş beyaz bir yalan söylesen Ömer'cim. Ben Ömer'e kızadurayım bir de Sinan'ın "Bitmemiş hikayeniz," sözlerine “Mineeeğğ rezenee!” diye bağırmak istiyorum, seni kozmik odalarda boğarım Sinan. Neyse ki hemen sonra toparlıyor, Ömer'le konuşarak kızınca bile tatlı Defne'sinin gönlünü almasını söylüyor. Defne'ye sinirli olunca hiç yanaşılmaz benden söylemesi; kadırgalı Defo gibi olmuş bir atar bir gider, rüyasında ya keçiler kovalamış ya Fikretler ama ikincisi büyük ihtimalle. Türkan Teyze’yi ısıra ısıra sevesim var, kıskanmalara müthiş ortam hazırlıyor bilmeden. Hayallerim yıkıldı ama ben doktorcumla karşılıklı bir okey atarsınız diye düşünmüştüm; rahatsız etmek ne demek, sen o evin damadısın terlikleri kaptığın gibi gözlemelere yumulacaksın, bunları da mı biz öğretelim? Defne manyak he, ciddili çok bulaşmamak lazım. "Onu önden benim için manipüle etmeliydin," ne allasen? Hem geldiğine sevineyim ama nemrut gibi görüneyim halleriyle Ömer'in yanına gelen Defne'miz yine ikna olmuyor; adam diyor ki "Ben seni hiç kırmak ister miyim, sen benim canımsın." CANIM diyor CANIM nasıl değerli bir kelimedir bu; yetmiyor, 40 bölümdür ağzından bir kere duyamadığımız o sihirli iki kelime çıkıveriyor dudaklarından "Seni seviyorum." Belki zamanı değil ama hangi kırgınlığı telafi edemez şu iki kelime, zaten yaptığı bir şey de yok Ömer'in telafiye değer..