Doğum Günü
Koriş'im gel sana bir sımsıkı sarılayım demek istiyorum ama sen Nöro'nla bunu uzun uzun yaptın zaten, bana gerek kalmadı. Koray Sargın, çok güzel ifade etti aslında bundan sonra anlatacağım her şeyi, "Ben doğum günümde, saat 12 oldu mu, Nöro'ma koşarım, insanın özel gününde yanında olmak istediği insan kimse demek ki o ailesi oluyor, demek ki Ömüş de senin ailen olmuş," diye.. Kan bağımız olmayan insanlarla kurduğumuz iletişim her zaman gerçektir. Arkadaşımız da, aşık olduğumuz insan da kendi seçtiğimiz ailemizdir. Mesela ben son sekiz senedir, doğum günümde üç güzel insanla beraber olmayı, beraber olamayacak koşullardaysak da iletişim içinde olmayı çok ama çok isterim. Bu benim için, hediyeden çok daha önemlidir. Çünkü zaten bazı insanların varlığı başlı başına bir doğum günü hediyesidir. Defne'nin de Ömer için dediği gibi.. İşte benim de ailemden biri gibiler dediğim insanlar var, hatta ben onların yanını "evim" diye tabir ederim. Bunu çoğu insan yaşamıştır zaten, Defne'yi anlıyorum. Sizin için ne önemliyse, etrafınızdaki insanların da buna önem vermeleri, saygı duymaları, sizin gülümsemeniz için fedakarlıklarda bulunmaları kadar ne mutlu edebilir sizi? Yadırgadınız mı, balonlarla kapıya gelmiş Ömer İplikçi'yi? Hayır yadırgayamazsınız, hatta eminim ona bunu çok yakıştırdınız. Ama belki bu anı görmeden, asla yakıştıramazdınız. Sırf ben doğum günümü önemsediğim için, her türlü çocuksuluğuma göz yuman insanlardan oluşan çevreye sahip olduğum için, çok iyi anlıyorum Ömer'i.. Doğum günümde, mutluluktan ağlama noktasına kadar gelsem de, ağlamadım ama üç gün sonra, bölümde Defne, Ömer'e sevinçten deliye dönüp sarıldığı an, gözyaşlarımı tutamadım. O anı size sadece şöyle yorumlayabilirim; iyi ki sevmek var! Sevin, sevdiğiniz ve sizi seven herkesin kıymetini bilin. Hayat sevdikçe güzel, sevgi gibisi var mı? Sevgi her şeyin ilacı. En çok Defne mi mutlu peki? En büyük mutluluk, sevdiğin birini mutlu etmektir bence. Yani en çok Ömer mutlu. Hayat toz pembe anlardan ibaret değildir, insan bir gülerse bir de ağlar, hatta belki bir gülerse, iki ağlar bazen.. Ama mutlulukla doldurduğumuz her bir an, üzüldüğümüz her ana flashback olup, güç verebilir bazen. Bazen de sevildiğini bilmektir esas güç veren, çoğu sözcükten daha değerlidir hatta. Yalnızca uyuyarak bile Ömer'e destek olan Defne'si gibi mesela.Size hazırlanan süprizler kadar, varlığı zaten hediye olan insanlardan aldığınız ufak bir armağan kadar ne “İyi ki doğmuşum!” dedirtebilir size? Yanınızda olmasını istediğiniz kim ya da kimlerse, onlarla olduğunuz zaman duyduğunuz huzur kadar güven veren başka bir şey var mıdır? “Keşke diyorum, onun dertleri bende olsa da, o artık dert çekip üzülmese,” diyen birine, “Çok seviyorum seni, çok, beni sevdiğin için çok şanslıyım,” demek de en güzel gururdur sanırım. Evet, kendi dertlerine rağmen, sizin tüm dertlerinizi sizden çekip almak isteyen biri sizi sevdiği için çok şanslısınızdır, gerçekten. Çünkü, sevmek; ürkek bir Defne’nin her şeye rağmen başarabildiği en güzel şey belki de. Ve sevilmeyi de şahane biliyor.
Defne, Ömer’in içi ve onlar artık aile.. Doğum günlerine önem vermeyen, Signor İplikçi bile, yatta gözleriyle Defne'sini aramıştı sürekli. Çünkü böyledir, doğum gününde, sevdiğinle, sevdiklerinle olmak istersin. Belki Defne'sinin Ömer'i gibi, belki Koriş'in Nöro'su gibi, ama her zaman sıfat çok da önemli değildir. Hatta hayatta sıfatlar hiç de önemli değildir. Ömer İplikçi'nin bile gerçekleşmesini dilediği bir hayali vardır diyen Defne'ler, en büyük hayali oldular Ömer Bey'lerin.. Defne'nin yüzündeki tebessüm, Ömer'in gönlündeki bahçelerin yeşermesi demek. Bazı gülüşler böyledir, hayat enerjisi verir. O yüzden, Defne'den daha heyecanlıydı, Maserati'sini rengarenk balonlarla süsleyen Ömer Bey'ler.. Kapının önüne geliyor, bir de kornaya basıyor, hani Defne'lerin orada adetmiş ya bu, düğün varmışçasına mesuduz efendim.
Peki ya neyi temsil ediyordu o balonlar? Keşke konu burada ben olsaydım da benim hayallerimi deseydim, ama konu ben değilim. Defne'nin renkli kişiliğinin ve içinde hep sıcacık kalan çocuksuluğun sembolüydü o balonlar. Kaç yaşında olursak olalım, içimizdeki çocuğu kaybetmememiz lazım. Defne gibi.. Ve ruhu çocuk olan birini mutlu etmek, bir çocuğu mutlu etmek kadar kolaydır aslında. En çok da sevgiyle mutlu olurlar zaten. Kendimden biliyorum. Asla büyümüçem, Defne gibi^.^ Defne'sinin içinde kalmış bir yara, dans ayakkabıları.. Ömer İplikçi'nin böylesi güzel dans etmeyi öğrendiği annesiyle, sevdiği kadın arasında bir ortak özellik daha. Bir insanı çok mutlu etmenin en güzel yollarından biridir, onun küçüklüğünden kalan uktesini gerçek kılmak, onun için değerli bir şeyi getirip önüne koymak.. Sevdiği kadın için, yalnızca bir kaç saatte dans ayakkabısı tasarlayan Ömer İplikçi'ler, tasarlamakla kalmayıp elleriyle ayakkabı yaptılar, size ne desem ki.. Hayal ürünü deyip geçmeyin, böyle şahane adamlara ender de rastlansa, varlar, gerçekler.. İnanın, umut edin, sevgiyle kalın. Tam olarak bölüm sonundaki manzara için de söyleyebileceğim en doğru şey şu; darısı başıma! Darısı, isteyen herkesin başına, evlatlarınıza, torunlarınıza^.^