Kâğıt üzerinde kurguladığınız hikâyenin ekrandaki yansıması sizi memnun etmiş miydi? Hikâyenizle ekranda karşılaştığınızda ne hissettiniz?
Bu proje yapımcıdan oyunculara, okuyan herkesin çok inandığı ve severek yer aldığı bir proje oldu. Bu talihli yanıydı fakat yayın zamanlamasından başlayarak türlü talihsizlikle de karşılaştı. Sonuç olarak erken finaline rağmen yapmaktan gurur duyduğum, sevgiyle anacağım bir iş. Yolculuğunun roman olarak devam etmesi de hikâyenin ‘doğruluğunun’ bir göstergesi… Hikâyeyle ekranda karşılaşma meselesini ise bu dizi özelinde değil de genel olarak anlatayım. Üniversite son sınıftan beri TV sektöründeyim ve bunca yıllık deneyim insanın yazdığıyla arasına bir mesafe koymasını sağlıyor. Öyle olmasa bizim işlerde kalp ve hayal kırıklığından ölebilirsiniz, cidden. Bu mesafeyi koymakbir yere kadar işin doğası açısından da gerekli, TV ve sinema kollektif işler. Yapımdan oyuna, rejiye ve montaja uzanan süreçte kendi tasarladığınız, hayal ettiğiniz dünyayla ortaya çıkan arasında irili ufaklı farklılıklar olabiliyor. Etkileşim de söz konusu aynı zamanda, elde iyi bir senaryo varsa, bir süre sonra oyuncunun senaryodan beslendiği gibi yazar da oyuncudan beslenmeye başlar mesela, hele de komedide, ideal olan bu. Bizde dünyadakinden farklı ve dezavantajlı olan kısım, sektörel koşullar. Bana göre başarıda temel ölçüt, bu koşullara rağmen oyuncunun da, rejinin de öncelikle ‘hikâyeye’ hizmet etmesi. Oradaki duyguya, komediye, meseleye, eksene sadık kalmak ve sonra onun üstüne de beraberce bir şeyler koyarak, o etkileşimle ilerlemek. O uyum yakalandığında işte o sihir dediğimiz şey çıkıyor ortaya. Hele bizdeki koşullar düşünülünce mucize gibi bir şey o sihir ama oldu mu da tadından yenmiyor.