Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Timuçin Esen: Faryalı’yı hep bir kovboy gibi hayal ettim

Türk halkının hangi ünlülere güvendiğini saptayan ‘Celebrity Güven Endeksi’nin düzenli aralıklarla açıklanan listelerini görmüşsünüzdür. Parametreleri ülke çapındaki endeksle kimi zaman çakışır, kimi zaman çakışmaz ama herkesin kendine göre bir CGE’si olmalı bence. Benim var mesela. Timuçin Esen her daim listededir bende. Yani o bir oyunda, filmde, dizide rol almaya karar vermişse ben o işi zevkle izleyeceğimi bilirim. Bodrum Masalı’nda olduğu gibi.

Bazen insan zevkle izlediği işlerin arka planına dahil olma fırsatı da buluyor. Bodrum Masalı’nın setinden bildirirken, Timuçin Esen’le sohbet ettiğimizi de müjdelemiştim. Müjde, çünkü mümkün olduğunca az konuşan, basında az yer alan bir oyuncu kendisi. İşte Timuçin Esen’le Bodrum’da, müdavimi Bodrumlular olan bir kahvede Bodrum’la, diziyle, hayatla ve bir dönüm noktasına gelmiş bulunan televizyon sektörümüzle ilgili konuştuklarımız.

 

 

FOTOĞRAFLAR: SERKAN AKIN

* Bodrum Masalı projesine en son dahil olduğunuzu söylediniz.

Evet, başka işlerle de görüşüyordum ama senaryo, Faryalı karakteri, hikayenin gidebileceği yer, yapımcının Erol Avcı, yönetmenin Mehmet Ada Öztekin olması, bir de açıkçası işin Bodrum’da çekilecek olması ikna etti beni. Zaten İstanbul’dan ayrılmayı düşünüyorduk, o zaman küçük bebeğimiz de altı aylıktı, bunun çocuklar için iyi olabileceğini, bir geçiş dönemi, deneme süreci olarak yaşanabileceğini düşündük.

İstanbul’da dizi çekmek çok zor artık. Trafikte üç saat kaybetmek yerine burada o vakti çocuklarla beraber geçirebiliriz en azından. Benim de özel hayatıma, eve, çocuklara vakit ayırabilmem gerekiyor. Biliyorsunuz, dizilerin uzunluğu, insanüstü koşullarda çekilmesi, dolayısıyla kalitenin düşmesi filan bambaşka bir araştırma konusu zaten. Yani işin Bodrum’da olması büyük bir etkendi.

 

 Faryalı karakterinin şivesi senaryoda yoktu değil mi, sizin fikriniz tamamen?

Yoktu, ben karakterin biraz yerelleşmesini istedim, yönetmenimiz de aynı fikirde olunca o yönde karar verdik. Madem burada çekilen bir iş var ve bu işte İstanbul’dan buraya gelen karakterler ile burada yaşayan karakterlerin çatışması işlenecek, bir tür ‘bura’ ile ‘ora’ meselesi var, yerel unsurlar olsun istedim. Ayrıca bir işi kabul ederken potansiyel olarak heyecan duymamı sağlaması, bana yeni bir bilgi kapısı sunması, yeni bir açılım vermesi lazım. Buralı birini canlandırmak daha önce yapmadığım bir şeydi. Buranın tarihini, sosyolojik yapısını öğrenmek, burayla ilgili bir şeyler okumak da hoşuma gitti. Hazırlık sürecinde o karakteri buradan bir takım unsurlara göre şekillendirmek de. O süreçte Bodrum’a gelip eski ahbaplarla, onların vasıtasıyla tanıştığım insanlarla konuştuk. O zaman farkediyorsunuz ki buranın aslında bilinen Bodrum ön yargısı dışında çok ciddi bir yerel kültürü, çok farklı, kendine özgü bir konuşma yapısı, ‘ağzı’, lehçesi var. Bunun dışında da kendi tarihçesi var. Değişik, ada gibi bir yer burası. Karşı kıyıyla devamlı ilişki var. İnsanlarının da farklı bir yapısı var.

 

* Kelebek’i canlandıran Hilmi Cem İntepe Bodrumlu ama dizide İstanbul şivesiyle konuşuyor, siz ise Bodrumlu değilsiniz ama Bodrum ağzıyla konuşuyorsunuz.

Aslında daha ağır bir lehçe var da, ben biraz hafifletiyorum. Buradaki lehçe genel olarak kullanılan, bildiğimiz anlamda bir Ege lehçesi değil, onun bir alt kolu diyelim, Bodrum’un kendine has bir lehçesi var. Bodrumlu olduklarını konuşmalarından hiç anlamayacağınız normal bir Türkçe ile konuşan kişiler ortamına girdiğinde, sinirlendiğinde, eğlendiğinde, vs. birden kendi lehçesine geçiveriyor. Bir araya geldiklerinde kaptırsalar mesela, ne konuşulduğunu anlamak pek de kolay olmayabilir çünkü çok hızlı ve yutarak konuşuyorlar, kendine has bir melodiyle. Tabii ben bütün bunları biraz televizyona uyarlıyorum, kısmak durumunda kalıyorum. Haydar’la konuşurken başka, Üzüm Yenge’yle başka konuşuyorum mesela. Hilmi Cem’in jenerasyonu zaten çok öyle konuşmuyor ama aslında isteseler açığa çıkarabilecekleri, yer yer kullandıkları bir lehçe Bodrumluların lehçesi.

Tabii kitaplardan da bilgi edindim. Çok güzel bir kaç yayın var. Cezmi Çoban’ın Bodrum İlçesi Ağız Sözlüğü mesela. Buranın tabirlerinin anlatıldığı, Muğla yöresine dair hem diksiyonu ve fonetik lehçeyi açıklayan hem de insanların kendi hikayelerini anlattıkları Ali Akar’ın Muğla ve Yöresi Ağızları da. Bir de burada derlenmiş, buralı insanların, yaşlıların anlattığı hikayelerin olduğu Belleklerde Yaşayan Bodrum var; o aksanla yazıya dökülmüş hikayeler. Baskın Oran’ın Dalavera Memet’in Bodrum Tarihi ve Enişte Gözüyle Bodrum kitapları da. Bunların hepsi benim rolle bütünleşmemi, burayla organik bir bağ kurmamı sağlayan müthiş kaynaklar. Keşke daha fazla olsalar ama yine de onların açtıkları kapılardan girerek araştırarak, insanlarla tanışıp sohbet ederek, hem kendimin hem de karakterin bura ile bağını güçlendiriyorum. Mesela bütün bunları okurken bir kapı açılıyor, buradaki Girit kökenli insanların, Kos’tan göçenlerin, buranın karşı tarafla bağının farkına varıyorsun ve karakterin anne tarafı Kos’tan olsun, diyorsun. Okuduklarınla Bodrum’un sosyolojik yapısını biraz olsun anlayıp, buradaki insanların tarihçelerine biraz daha hakim oldukça, sohbetlerinle ve gözlemlerinle bu okuduklarının karşılığını gördükçe daha çok özgürleşip hayal edebilme ve biraz daha özgün olma şansını yakalıyorsun. Bütün bunlar senin karakterini ve onun hikayesini daha detaylandırarak kurabilmeni sağlıyor, karakterinle bütünleşebilmeni kolaylaştırıyor.

 

* Bayağı senaryoya da katkı bu.. Yemek var ortada da tadını artıracak baharatlar ekleniyor yani.

Öyle olmalı zaten, öbür türlü yüzeysel olur. Bunlar birebir senaryoya yansıyabilir ama yansımasa da oyuncunun o hazırlığı yapması lazım. Senarist, yönetmen veya yapımcı “Senin bütün geçmişinin hikayesi bu,” diye önüne koymuyorsa da, senin bunu yaratman lazım, hayal gücünde somut bir geçmiş hayatın olması lazım. Aslında her role hazırlık sürecinde yapılması gereken bir şey o dünyayı yaratmak. Tabii senaristlerle birebir çalışıp fikir alışverişinde bulunarak, onları ikna ederek...

 

* Bodrumlu bir karakteri canlandırırken nelere dikkat ediliyor?

Aslında karakterin Bodrumlu olmasından önce gelen, karakterin bir bütün olarak kendisidir. Kendi hikayesi ve o hikayenin dramatik yapısıdır.  Anlatacağınız hikaye ne kadar televizyon dizisi de olsa bir çaba göstermek, bir alan yaratmak gerekiyor. Televizyondaki işlerin çabuk tüketildiğine dair genel geçer düşünceler var ya, o açıdan söylüyorum bunu. Ne olursa olsun, hikayenin bir derdi olmalı. Buradan beslenmeli, burayı da biraz anlatmalı. Her şehrin, her yörenin kendine has bir hikayesi, draması, ruhu kendi gerginliği var. Buraya gelince de ben biraz böyle olmasını istedim aslında. Bunlar tabii televizyonlarda çok kolay işler değil. Aksan, aksanın derecesi, kılık kıyafet, güneş gözlüğü, şapka takmak bile bazen bir mevzu haline gelebiliyor konu televizyon olduğu zaman. Siz oyuncu, yazar, yönetmen olarak hayatı bire bir yansıtmak istedikçe hep bir takım engeller olabiliyor. Biraz daha anlaşılır olması, daha genelleştirilmesi istenebiliyor. Televizyona iş yapmanın oyuncu açısından böyle bir çatışması olabilir. Oyuncu, karakterini klişeden çıkarıp özgün bir hale getirmeye çalıştıkça öbür taraf da seyirciyi düşünerek karakteri genelleştirmeye çalışabiliyor. Bazen şanslıysanız da sizi anlayan bir ekiple çalışıyorsunuz işte. Allahtan çok şanslıyım ki Bodrum Masalı’nda Mehmet (Ada Öztekin) gibi bir yönetmenimiz var. Tamamen aynı kafadayız. Bu çok harika, oyuncuyu özgürleştiren bir şey. İnsanın karşısında aynı dünyalardan gelen, sinemaya, televizyona, dramaya dair aynı referansları gösteren biri varsa, her şey çok daha hızlı ve rahat oluyor. Birbirinizi anlıyorsunuz, bazı şeyleri kısmak gerekiyorsa da el birliğiyle kısıyorsunuz. Aynı şekilde yapımcınızın da güven göstermesi lazım tabii. Erol (Avcı) Abi’yle yıllardır iş ilişkisinin dışında dostluk ilişkimiz var. Bu büyük bir lüks. Bir de tabii bu konuyla alakalı en önemli unsur televizyonun size duyduğu güven ve öngörü, bu konuda da bir hayli şanslıydık. Kanal D yönetimi ve drama ekibi başından sonuna Bodrum Masalı’nı sahiplenip, bize güvenip sonsuz bir özgürlük alanı yarattılar. Dolayısıyla biraz önce bahsettiğim sorunları ben kendi adıma yaşamadım. Benim söylemek istediğim, oyuncu bu gibi durumlarda direnmelidir, ayakları yere basan bir hazırlık döneminden geçtiyse ve kendine güveniyorsa. Keza bu iş kolektif bir iş, işin içinde yer alan her unsur bu hazırlıkları ne kadar çok yapar ve ne kadar çok fikrini beyan ederse, özgürleşirse -tabii başta bir yönetmenin olduğunu unutmadan- işler de o kadar özgürleşir ve farklılaşır.

1 2 3
Elçin Yahşi
22/01/2017 13:43
YORUMLAR




DİĞER HABERLER