Bir televizyon dizisinin pekala günümüzün sanat tarzlarından biri olabileceğini gösteren The Sopranos’un yerlisi macerası ve dizi sektörümüze yön veren zihniyet alemimizin medeniyete uzaklığı.
Olmaz. O kadar çok sebebi var ki, hangisinden başlamalı. Olmaz, çünkü bu dizi aslında onlarda da kolay kolay olmayacak bir şeydi; oldu. Çünkü yaptılar. Çünkü yapmalarına fırsat verildi. Çünkü bazen riziko alıp yenilikler, denemeler yapmaksızın bu işin sürdürülemeyeceğini bilen insanlar var orada. Yaptılar, çünkü yapabildiler. Çünkü senaryo-hikâye geliştirirken ayaklarını bastıkları zemin çok sağlam. Çünkü birileri, "TV dizisi" denen ürünün ve onun üretilme tarzının sınırlarını zorlamadan özgün bir şey yapılamayacağını biliyordu; ama bundan önce, özgün bir şey yapmak istiyorlardı.
Biz ise asla özgün bir şey yapmak istemiyoruz. Bize ortalamanın en ortalaması, daha önce başarılı olmuş formüllerin gelişigüzel, özensiz kopyaları lâzım. "Sopranos'un yerlisi" macerası -Allah'tan- başladığı gibi bittiğinde bu yazıyı yazmaya koyuldum. Sonra, o öfkeyle yazmayayım, diye erteledim. Şimdi bitirdim ve sunuyorum, çünkü o maceranın ortaya koyduğu hakikat de, bu bağlamda lafı edilmesi gerekenler de öyle güncelliği kaçacak cinsten değil.
The Sopranos, televizyon dizisi tarihinin ya en önemli yapımıdır ya da bilemediniz ilk üçe girer. Çok daha fazla tutulmuş, çok daha fazla yayılmış, çok daha fazla para kazandırmış diziler var elbette; ama Sopranos onların hiçbirinin başaramadığını başardı, "TV dizisi"nin pekâlâ günümüzün sanat tarzlarından biri olabileceğini gösterdi.
Sopranos'un "görünen" gücü, şüphesiz oyuncularıydı. Oyuncu seçiminin bu kadar isabetli oluşu bir yana, neredeyse bütün oyuncuların karakterleri böylesine zenginleştirebilmesi... bilmiyorum, belki azıcık şans ve mutlu tesadüfler de vardır işin içinde. Ama daha fazlasının varolduğunu biliyoruz: Oyuncuların çoğu, daha önce mafya filmlerinde yeralmış, ortama ve duyguya aşina kişilerden seçildi. Biraz ötesi de var: Meselâ dizide Tony Soprano'nun en yakın adamlarından Paulie Gaultieri'yi canlandıran Tony Sirico, gençliğinde basbayağı mafyozo işlere bulaşmış biri. Rolü, "Oynadığım karakter asla FBI'a muhbirlik yapmayacak!" koşuluyla kabul etmiş; "yoksa mahalleye giremem," demiş. Belli başlı oyuncuların gerçek yaşantılarından pek çok ayrıntı, dizide canlandırdıkları karakterlere bir şekilde "katılmış", eklenmiş ki, bunun karakterlerin ete kemiğe bürünmesine epeyce katkısı olduğunu görebiliyoruz.