Giriş
2011-2014 yılları arasında yayımlanan Muhteşem Yüzyıl dizisinde olaylar, dönem olarak Osmanlı Devleti’nin zirve dönemi, 16. yüzyılın ilk yarısında geçmektedir. Sarayın içerisi, özellikle harem, merkezi bir konumdadır. Tayfun Atay, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki izlenirlik oranının yüksekliğini Muhteşem Yüzyıl’ın haremi mekân tutması ile açıklar. Kadınlar arasındaki gerilim savaş sahnelerinden daha çok izleyicinin dikkatini çekmiştir1.
Arap televizyonlarında Muhteşem Yüzyıl’ın Harîmu’s-Sultân (Sultan’ın Haremi) adıyla yayınlanmış olması da Arap yayıncılarının dizideki odak noktasını izleyiciye çok net bir şekilde sunmuş olduklarını gösterir2. Bu günümüzde geçen diğer dizilerde de böyledir. Mahrem olan anlatılır ve mahrem olan izlenir. Ayrıca dizinin adı sadece Muhteşem Yüzyıl değil Muhteşem Yüzyıl Aşk-ı Derûn’dur. Türkiye’de Sultan’ın Haremi isminin tepkiyle karşılanması çok muhtemeldi ancak Arapça tamlamayla gizlenmiş olan bu çift isimlendirme çok da dikkat çekmedi. Padişah ve cariye arasında geçen bu derin aşkın, 16. yüzyılın en mahrem yerinde geçmesinin, en azından, televizyon yayıncılığı açısından yanlış bir tarafı yok gibi gözüküyor. Bu da haliyle bizim saray içerisindekilerin anlatısıyla karşılaşmamızı zorunlu kılıyor. Ancak diğer yandan, bu anlatının sadece bir “içeri” anlatısı olmadığını, dizide dikkatimizi haremden başka yöne çevirdiğimizde görebiliyoruz.
Sarayın dışarısıyla bağlarına, bu bağların hangi ilişkiler üzerine ve hangi kişiler üzerinden kurulduğuna bakacağımız bu yazıda sarayın kendisini bir sınır olarak kabul ediyoruz. Bu sınır bazen halk ile iktidar arasında adalet, bazen iktidar ve Batı arasında siyasi/kültürel mücadele, bazen de iktidar ve dışarıdaki silahlı güçler arasındaki güvenlik olarak karşımıza çıkıyor. Yazıda, sarayın kendisini merkez olarak ele alıp onun içinde ve dışında kalan yapıların, merkeze ait sınırları hangi açılardan korudukları, dışarıda bulunanların içerisi ile olan iletişimi, dışarının tehlike arz ettiği durumlar, dışarıya ait olan yabancıların sınır aşımları konuları tartışılacak. Çalışmanın amacı, sarayı/haremi odak noktası olarak ele alan dizide dışarısının içerisiyle olan ilişkisinin senaryodaki işlevlerini ortaya koymaktır. Bu çalışmada, dizinin ilk sezonu yani ilk 24 bölümü referans alınmıştır.
İktidarın Merkezi Saray
Muhteşem Yüzyıl dizisinde saray, dışarısıyla bir sınırdır. Padişahın hem özel hayatını hem de devlet işlerini yürüttüğü mekândır. Sarayda iç mekân olarak harem dairesi, arz odası, padişahın odası, mutfak gösterilirken, dış mekân olarak da has bahçeyi görüyoruz. Saray, güvenliğin hem askeri hem de kültürel olarak teminatıdır. Somut anlamda sarayın duvarları dışarısı ile bir sınırdır. Dışarıdan gelen tehlikelere karşı saray sınırları hassa askerleri ve bostancılar tarafından korunmaktadır. Bu askerlerin varlığı, farklı askeri yapıların olduğunun ve devlet için savaşan askerlerin (yeniçerinin) bile iktidar için bir tehlike arz ettiğinin göstergesidir.
Duvarlar içerisinde sarayı tek bir yapı olarak değil pek çok yapıyı içinde barındıran bir külliye olarak düşünmeliyiz. Saray duvarları içinde saraya bağlı pek çok kurum vardır. İktidar ve iktidara bağlı/ait, onun ürettiği yapılardan biri olarak bu sezonda 21. bölümde gösterilen Nakkaşhâne verilmiştir. Nakkaşhâne, yazma eserlerin çoğaltıldığı bir kurumdur. Nakkaşlar bu kitaplar için minyatür adı verilen görseller üretirler. Yazılı olan bilgi ve belgenin iktidar tarafından üretildiği, sarayın içerisinde yer alan bu yapı ile görülebilir. Nakkaşların ürettiği bilginin daha çok Arap ve Fars kaynaklı olması, Doğu’ya ait değerler sisteminin de sürekli üretimine neden olmuş, kural ve yasaklar bu değerler sistemine göre işlemiştir. Bu yapının sarayın içinde olması saray merkezli bir fikir hayatının, resmi bir sanat anlayışının göstergesidir. Dışarıdan gelen Avrupalı bir ressamın tekniği, gelenekçi yapı tarafından dışlanmaktadır. 21. bölümde Leo, geleneksel tasvir sanatını öğrenmesi için Nakkaşhâne’ye gönderilir. Leo o sırada Padişah’ın portresini yapmakla görevlidir. Bu görevi Nakkaşhâne’de yerine getirir. Ancak padişah adına yapılan bir iş olmasına rağmen Leo Nakkaşhâne’de kabul edilmez. Yaptığı işin ‘’gavur icadı’’ olduğu söylenerek aşağılanır. Kendi yaptığı iş Osmanlı’da varlık gösterebilmesi için yetersiz kalır. Nakkaşların onun resim tekniğinden yararlanma gibi bir arzuları yoktur. Bu tavır, Osmanlı sanatçısının bu dönemdeki gelenekçiliğini ve üstünlük duygusunu da göstermektedir. Nakkaşhâne, Osmanlı sanatı ve dış etkiler arasında bir sınırdır ve bu sınırın koruyucuları nakkaşlardır. Onların gelenekçi yapısı, dışarıdan gelen bir anlayışı padişaha rağmen tehlike olarak görür ve onu engeller.
1 Atay, T.(14 Eylül 2012). Kadın kapışmasının cezbedici çekimi 14/09/2012. Radikal Gazetesi.
2 “Muhteşem Yüzyıl”a Araplardan tepki. Erişim: 28 Nisan 2016, http://sahniseman.org/muhtesem-yuzyila-araplardan-tepki-video/?print=pdf