Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Muhteşem Yüzyıl’da içerisi ve dışarısı arasındaki ilişki

Sınırı Aşabilen Yabancılar

Sarayın kapılarının açıldığı zamanlar dışarıdan hangi yabancıların girebildiğine baktığımızda bunların, devletin resmi görevlileri, intikam için saraya sızan bir cariye, farklı yeteneklere sahip kişilerin olduğu görülmektedir.

Devletin resmi görevlisi olmasına rağmen sarayda bir yabancı olarak kabul edilen Venedik elçisi, ilk bölümden itibaren Saray ve Roma arasındaki sınırın koruyucusudur. Diğer koruyuculardan farklı olarak Venedik Elçisi Roma yönetiminin temsilcisidir. Sarayda bulunması resmiyet içerir. Sultan Süleyman’ın Batı’ya yönelmesinden dolayı dönemin devlet sınırları dışarısındaki ilişkileri daha çok Batı iledir. Osmanlı ve Batı arasındaki ilişkileri ilk sezonda Venedikli Elçi temsilinde izleriz ve elçinin Osmanlı ve Avrupa arasındaki sınırda sırtını Roma’ya yaslayan bir sınır bekçisi olduğunu söyleyebiliriz.

Yabancılar sadece devletin koyduğu sınırlardan, yine onların kapıları açmasıyla saraya girebilmişlerdir. Bunların yanında Leo ve Viktoria gibi aslında saray için tehlike arz eden ancak yine saray içine sızabilen yabancılar da vardır. İkisi de “yabancı” kimliklerini yitirmezler. Leo bunu açık bir şekilde gösterirken, Viktoria saraya intikam için giren ve kimliğini saklayarak Müslümanmış gibi davranan bir kişi olarak sunulur. Bu iki kişinin saraya girebilmelerinde aracı Matrakçı Nasuh’tur. Matrakçı Nasuh’u bir sınır koruyucusu olarak ele aldığımızda, dışarıdan gelen tehlikeleri fark edemediği söylenebilir. Saray dışından gelen bu iki tehlikede Viktoria düşman olsa da Leo İstanbul’a sevdiği kadını aramak için gelen zavallı bir aşık olarak çizilmiştir. Viktoria isteyerek ve intikam duygusuyla Osmanlı’ya zarar vermeye çalışırken, Leo istemeyerek hem sevdiği kadına hem de kendine zarar verir. Leo’nun saraya girebilmesinin sebebi, Matrakçı’yı da etkileyen resim yeteneğidir. Saraydaki Nakkaşhâne’de perspektif kullanılmamaktadır ve Leo bu tekniği kullanabilmesinden dolayı hem saray sınırlarını aşabilmiş hem de bu sınırların dışına itilmiştir.


Muskacı kadın

Burada  ele  alacağımız  son  yabancı,  aslında  bir  o  kadar  da  “yerli”  olan  Muskacı Kadın’dır.  9. bölümde  sarayın  dışından  gelen  Muskacı  Kadın’ın  saraya  olan  yabancılığı, Osmanlı’nın Sünni Müslüman yaşantısıyla ilişkilidir. Bu kadın, sarayın dışında kalan göçebe Şamanist Türk kimliğini temsil etmektedir. Büyücü, muskacı Osmanlı’nın yüksek kültürünün içinde barınabilecek bir kimlik değildir. Saray kültürünün resmi ideolojisine yön veren Sünni inançta, Muskacı Kadın’ın yaptığı uygulamalar eski inançların dışlanması nedeniyle bâtıl olarak kodlanmıştır, Kur’an referanslı inanç sistemi içinde kutsalın temsili erkekler tarafından yürütülmektedir. Ancak heterodoks İslam’da şifacı, ocakçı, sağaltıcı isimleri ile anılan ve toplum içinde önemli bir konuma sahip olan Muskacı Kadın, Şaman kültürünün bir kalıntısı olarak verilmiştir. Kadının giyim kuşamına baktığımızda oldukça dağınık ancak rahat olduğunu görebiliriz. Bu yönüyle saray dışındaki sıradan bir kadının giyimini yansıtır ancak kullandığı başlık ne sarayın içinden ne de dışından birinin takabileceği bir başlıktır. Saraydakilerin kullandığı gibi değerli taçlar, tokalarla süslenmemiş ancak her biri kadın için değerli ve anlamlı olan nesnelerle tamamlanmıştır. Muskalar, tüyler vb.

Bu kadın, yerleşik düzenin kadını eve kapatan ve onu dış dünyadan soyutlayan sisteminin dışında kalmayı başarabilmiştir. Şaman kültürünün bir kalıntısı olan kadının dua, kelam yazabildiğini görüyoruz. Muskacı kadın Şamanist Türklerde kutsala yaklaşabilen, ona aracılık edebilen kadının temsilidir. Yaptığı işin büyü değil kelam yazmak olduğunu söyler. Böylece bir aşağılama olarak kullanılan “büyücü” nitelemesini reddeder ve kendi değerini gösterir. Hürrem Sultan’ın muskalara yazmasını istediği dilekler karşısında kendi kendine bir şeyler söyler. Hürrem Sultan ne dediğini sorduğunda Hz. Ali’nin bir kelamını okuduğunu söyler. Hz. Ali’nin referans olarak alınması bize kadının heterodoks İslâm’ın en çok yaşayabildiği Alevilik mezhebine mensup olduğunu gösterir.

Muskacı kadın Hürrem Sultan karşısında.

Ayrıca saray dışından gelen bu muskacının Hürrem Sultan’ın eteğini öpmediği, gayet rahat tavırlar sergilediği görülür. Hürrem Sultan’ın dualarla ilgili yorumlarını azarlar, ona Hürrem Hatun diye hitap eder. Saray dışından gelen kutsal bir öneme sahip ve saray içindekilere göre özgür olan bir kadının saray içerisindeki hiyerarşinin bir parçası olmaması normaldir. Bu kadının bir sultan karşısındaki rahatlığı, saray dışında kalanın özgürlüğünün temsilidir. Hürrem Sultan karşısındaki bu özgürlük, seyircinin gururunu okşayan bir niteliktedir. Çünkü Muskacı Kadın, bir anlamda “öz-Türklüğü” temsil eder

Sonuç

Muhteşem Yüzyıl dizisinde saray ve dışarısı arasındaki ilişkinin temelleri,“ait olmak” üzerine kurulmuştur. İçeriye ait olan ve dışarıda kalanların işlevleri, iktidarın gösterimi bakımından önemlidir. İçeriye ait olanlar hem sarayın içinde hem de dışında yer alabilmiştir.

Sarayın içinde hassa askerleri tehlikelere karşı güvenliği, nakkaşlar ”gavur icadı”na karşı geleneği korumuşlardır. İçeriye ait olup dışarıda bulunanlar, iktidarın sınırlarını dışarıya taşırmışlardır. Matrakçı Nasuh ve Şeker Ağa çarşıda iktidara, saraya gelen olumsuz düşüncelere karşı sarayı korumuşlar, Pargalı İbrahim ve sarayı, iktidara olan tepkilere karşı yeniçerinin hedef merkezi haline gelmiştir. Şeyhülislam Ali Efendi ve evi, halkın iktidardan talep ettiği adaletin sembolüdür; bu anlamda bir sınır koruyucudur. Sinyör Giritti ise içeriye ait bir yabancıdır. Avrupa ve Osmanlı arasındaki mücadelede Osmanlı’nın sınır bekçiliğini üstlenir ve Osmanlı iktidarının ideolojisinin dışarıya ulaşmasını sağlar.

Dışarıya ait olan yapılar, içerisine göre iktidar açısından daha sorunludurlar. Çarşının gösterimini ele aldığımızda, iktidarın adaletinin ve gücünün gösterildiği bir mekân olduğu söylenebilir ancak aynı zamanda burası kamuoyunun iktidara dair olumsuz görüşlerinin de açığa çıktığı yerdir.

Yeniçeriler, dışarıda kalan ancak silahlı olmaları bakımından en çok tehlike arz eden bir yapıdır. Yeniçeri isyanının bastırılması iktidarın gücünün bir göstergesi olarak değerlendirilebilir ama diğer yandan bu isyanı çıkarma potansiyelini taşımaları ve isyanın bastırılması sonucu sadece ocak ağası ve yardımcısının cezalandırılabilmesi, dışarıdaki önemli bir güce işarettir.

Dışarıya ait olup da içeriye girebilen kişilerden Venedikli Elçi’nin Roma tarafında yer alması ve Roma’nın çıkarlarını gözetmesi; Viktorya’nın sarayın içerisinde padişahın gırtlağına bıçak dayayan Macar bir ajan olması; Leo’nun padişahın cariyesi için sarayda bulunması; Muskacı kadının ise temsil ettiği değerler sisteminin saray hiyerarşisini ve değerlerini hiçe sayması iktidar açısından sorunlu konular olarak verilmiştir. Dizide bu sorunlu konular, gerilimin artmasına, içeri ve dışarı arasındaki farklılıkların dönemin toplumsal yapısını yansıtabilmesine imkân sağlamıştır. 

 

Not: Yedi ödevin yer aldığı dosyadaki diğer yazılara ulaşmak için: Ödevimiz: Muhteşem Yüzyıl

1 2 3 4
Makbule Uysal
06/07/2016 15:39
YORUMLAR




DİĞER HABERLER