Salı günü ilk bölümüyle bir anda ratingleri ve sıralamaları değiştiren Aşk Yeniden, dikkat çekici jenerik müziği, doğru matematikle yazılmış senaryosu ve piyasa şartlarına ve durumuna göre iyi hazırlanmış kastı ile ortalığın tozunu attırdı. Peki bu diziyi neden izlemek lazım?
1-Romantik komedi tadında, pembe dizi doğrultusunda bir akış. On bölüm sonra ne olacağını bilerek izlemek insanı bazen rahatsız etmez ya, bu da öyle işte. Çok can bir arkadaşımın dediği gibi “Yahu sen de bunu bildim diye bilim adamı mı oldun?” Evet acayip hikayeler silsilesi izlemiyoruz ama insanı kendine çeken bir hava var. O hava da yıllarca Bizimkiler ya da Şehnaz Tango’da bizi çeken neyse o.
2-Buğra Gülsoy’un o dramatik bakışlarının ardındaki muzurluk ve hikayeye ısınmış hali. Bu tatlı adam kimilerine göre “yeteneksiz-abartılmış- off aşırı dram yaratan” bir adam olsa da bana göre öyle değil. Her rolünde biraz daha kendini farklı bir adamla tanıştıran biri. Unutulmazdan buraya doğru yürürken bir üzgün tecavüzcü, bir kalleş ama bıkkın kardeş oldu. Aradaki sinema filmlerini de hesaba katarsak şu an önümüze koyduğu Fatih karakteri tam tadında. Hikayenin devamında bize ne sunacağını merakla bekliyorum. Ama aşık aşık bakması ratingi arttırır, o kesin.
3-Özge Özpirinçci’nin bir takım olaylardan sıyrılıp oyunculuğu ile konuşulması çok iyi değil mi? Tamam diyeceksiniz ki daha Arap dünyası onu fark etmedi, hangi işi gazetelerde günlerce konuşuldu, daha parlak bir star değil, daha bir shipname’i bile yok. İki bölüm sonra Zeynep-Fatih ikilisine bir shipname gelip (zeyfat- fatzey gibi) biraz da doğru dergilere, sıkı açıklamalar yaparsa Araplar da fark eder, o basamaklar da beşer beşer atlanır. Zaten bence Özge’yi Araplar değil de Balkanlar ya da daha uzaklar keşfetse daha tatlı olur.
4- Gel gel yapan kaliteli ve güzel renkler, dünya tatlısı bir bebek ki adı Selim (tam bir Sarı Selim bence) , karşıt aileler panoraması. Yalnız bu karşıtlıkta Fatih ve ailesi tarafında ciddi bir eksen kayması var. Sevimsiz yapacağız derken biraz abartmışlar, orasının zannımca biraz toparlanmaya ihtiyacı var. Ne dersiniz?
5- Tarık Akan & Filiz Akın filmlerine benzeyen, imkansızlıktan imkan doğuran bir olay örgüsü. İşte zengin çocuk - fakir kız var, var olmasına ama bir yandan da bunun modernliğinin geleneksel kalması da var. Yani şöyle, eski filmlerde de erkek uçarıdır, kız idealist ve her şeyi bir başına yapar. İlk bölümü izleyince aklıma gelen de bu oldu. Mesela sosyal medya dizinin içinde fazla yok, o da ilaç gibi geldi. Malum bu ara ne izlesek içinde bir sosyal medya göndermesi var. Burada insanlar bayağı konuşuyor birbiriyle, pek güzel pek tatlı. Gerçi Zeynep “bekar annelik” konusunda bir blog tutsa hiç fena olmaz. Zira bu dizinin tatlı bir tumblr kızı havası var aslında, yok değil.
Göz ucuyla Salı akşamları televizyona bakmayanları bile kendine çekebilen bir diziden bahsettim beş maddede size. Bana kalırsa Murat Boz gittikten sonra havası sönen O Ses Türkiye, yirmi sene önceki bir hikayenin ekmeğini yiyen Kaderimin Yazıldığı Gün ve çocuk sevmeyenleri çocuktan iyice soğutan Küçük Ağa’dan sonra bu dizi tam tadında kullandığı formülü iyi cuk diye geldi yerine oturdu. Bundan sonrası ise hem ekibe, hem kanala hem de hikayeye çok iş düşüyor. Gereksiz dram dozu, kötülerin sürekli kazandığı olası bir senaryo, işin o karanlık ama pembe halini bozan kırmızılıklar seyirciyi kaçırır. Ne de olsa ne diziler ilk on üçü tamamladıkta sonra sönmüş balon gibi uçtu gitti elimizden.